Ekonomiyi ahlak korur

Yollardaki “Ormanı bekçi değil sevgi korur” tabelalarını hatırlarsınız. Bazı suçlar vardır ki kanunlarla, cezalarla, yaptırımlarla falan önüne geçmeniz çok zordur. Orman yangınlarını bekçilerle önlemek ne kadar zorsa, hırsızlık, şiddet ya da cinayet gibi pek çok ağır suçun kökünü kazımak için de ağır cezai yaptırımlar tek başına hiçbir zaman yeterli olamamıştır. Çünkü bu gibi sorunların çözümü için arka planda yatan temel etkenler tespit edilip çözüm üretilebilmesi gerekir. Tıpkı yaz aylarında şehirleri sivrisinek bastıktan sonra önlem olarak sokakları ilaçlamak yerine sivrisineklerin yumurtladıkları bataklık vb. yerleri önceden kurutmak gibi! O yüzden de, ormanı koruyacak sevgi “ormanı sevin” tabelası ile değil, neden sevmemiz gerektiğini küçük yaşlardan itibaren öğretecek olan eğitim ile sağlanabilir.

Son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılara yönelik devlet tarafından alınan tedbirler, sağlanan destekler ve cezai uygulamalar gibi akla gelebilecek her türlü çabaya rağmen hayat pahalılığının rahatsız edici boyutlara ulaşması sonucu toplumsal olarak alım gücünde yaşanan ciddi düşüş elbette endişe yaratıyor. Bunun sonucunda uygulanan politikaların eleştirilmesi ya da alternatif önerilerde bulunulması ekonomik açıdan yaşanan rahatsızlıklara yönelik olağan tepkiler olarak görülmelidir. Ancaki bu noktada sadece “Ne yapabiliriz” sorusuna odaklanmak yerine “Nerede hata yapıyoruz?” sorusunu öncelikle cevaplamalıyız.

Özellikle pandemi döneminden beri şahit olduğumuz sıkıntıları hatırlayalım. Her türlü cezai yaptırıma rağmen karaborsacılıktan ya da haksız kazanç elde etmekten vaz geçmeyerek, gıda sektöründen otomotive, konut sektöründen eğitime, sağlık sektöründen seyahate kadar her alanda açgözlü bir şekilde kazancına kazanç katmak için her türlü çabayı gösterenlerin yaşanan ekonomik sıkıntılardaki payını görmezden gelme şansımız var mı? Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasında söylediği gibi “Hırsızın hiç mi suçu yok!”

İşte bu noktada ‘ahlak’ kavramının ne kadar önemli olduğunu düşünmeden edemiyoruz. Ahlaki değerlerin yerini hırs ve açgözlülüğün aldığı bir ortamda ekonominin gerçekten düzlüğe çıkabileceğine ne kadar inanabiliriz?

Gerek bir birey, gerek toplumun bir parçası, gerekse bir meslek sahibi olarak ahlaki değerlerin içini boşaltan insanlar, içinde bulundukları toplumda yaşanan ve yaşanacak olan her türlü sosyal ve ekonomik bozulmalardan sorumludurlar ve gelecekte kendi evlatları da dahil herkesin etkileneceği telafi edilmesi güç olan sorunların vebali altında ezileceklerdir!

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA