Bu Faiz Artışı Yeter mi?

Türkiye 2021 sonundan itibaren yüksek ihracat, yüksek cari fazla,  üretim ve istihdama  dayalı bir ekonomi modeli benimsedi. Kurdaki kontrollü artış ihracatın ivmesini hızlandırdı… O dönem, 3 ayda 6 milyar dolar seviyesindeki cari fazla, bir ümit verdi. Ancak 2022 yeni gelişmelere sahne oldu. Kısa dönemli cari fazla umudu,  2022’deki Rusya-Ukrayna çatışmasına, 140 dolara kadar tırmanan petrol fiyatlarına ve gıda enflasyonuna yenik düştü.

Bütün dünya için, özellikle gelişmiş ekonomilerde 5o yıldır görülmeyen enflasyon bu dönemde ortaya çıktı. AB ve ABD %10 enflasyonu gördü ve yaşadı. Parasal sıkılaştırma sonucunda şimdilerde %5 politika faizi ile enflasyonun önü alınmak istenmektedir.

Yüksek faiz politikası tercihi, üretimin yavaşlaması ve işsizlik sorunlarını yaşatabilirdi. Bu durum toplumsal sorunları tetikleyebilirdi. Önümüzde seçimler vardı. Parasal sıkılaştırma değil, genişlemeci politikalar benimsendi.  Ama bu defa 2023 Şubat ayında, Türkiye’nin güneyinde 12  ili etkileyen binlerce cana, milyarlarca dolarlık zarara yol açan deprem yaşandı.  Bu durum aşağı yönlü faiz indirimlerine de gerekçe oldu.  Böylelikle Türkiye, düşük faiz politikası ile firmaları destekleme fırsatı buldu. KOBİ’ler de bu imkanları kullandı.  Ancak para kıtlığı, dövizin yukarı yönü hareketlenmesinde etkili oldu. 650 baz puanlık faiz artışı bir tavır olarak önemli bulunsa da  şimdilik yeterli olmayabilir.

Elbette %50 enflasyonun konuşulduğu bir dönemde %15 politika faizi yetersiz kalacaktır. Bu yüzden olayı salt faiz üzerinden çözmeye çalışmak, döviz gelirse olur; faiz artırımı ile sıcak para ile yatırım çekebilme ihtimali şimdilik çok mümkün görünmemektedir.  Maliye Politikası araçları, imaj ve itibar yönetimi Türkiye için faiz artışı daha kıymetlidir. Zaten faiz artışı olmayan dönemlerde yüksek risk primleri ile faiz maliyeti başka şekilde yükselmekte idi.

Ekonomi, ekonomi dışı gerekçelerle dengelenmeye çalışırken yük, sabit ve dar gelirli vatandaş üzerinde kalmaya devam etmektedir.

Eğer MB faizi yüzde 40 yapsaydı;

  • Yabancı yatırım sermayesi sıcak para olarak girerdi, döviz arzı artardı ve kur artışı durur hatta bir miktar gerileme de olabilirdi. Bunun anlamı ithalatın önü açılır, ihracat gerilerdi. Sonrası bildiğiniz gibi dış ticaret açığı,  cari açık, yeniden borçlanma… Kısacası ithalat için borçlanmak!..
  • Dövizin düşmesi yeniden TL’ye yönelim sağlayabilirdi. TL’den kaçış dururdu ve döviz bolluğu, talebi düşürür ve beklenen döviz girişi kurun düşmesine de sebep olabilirdi…
  • Bu durum daha fazla ithalat, daha fazla dış ticaret açığı ve cari açığa neden olurdu. Bildik eski meseleler yeniden tekrar ederdi. Sorun bu defa döviz bolluğundan yaşanırdı.
  • O yüzden tek başına enflasyonla mücadele adına faiz artışı, para ve fiyat istikrarı bakımından yeterli olmayacaktır.

Şimdi kurun artması elinde dolar tutana yaradı. Ve bir kere daha ekonomi politikası yöneticilerinin “dövizden uzak durun” mesajı gerçek dışı kalmış oldu. Böyle olmamalıydı… Bu artıştan doları olanlar kazandı. Arap ülkelerinin de Türkiye’ de doları var. Birçok yerlinin de yurt dışında yüksek meblağlarda doları var. 2 trilyon liraya giden KKM var… Yeni bir sıkıntıya mahal vermeden  ekonomi yönetimi güven sağlayıcı önlemlerle, iletişimini güçlendirmelidir.

Okuyucularımızın Kurban Bayramını kutluyorum.

İbrahim Attila ACAR