Bana paylaştığın videoyu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

Bir süre önce bir yazımda, arkadaşının arabasına beton döken bir sosyal medya ünlüsünü bu davranışa motive eden faktörlerin neler olabileceğini değerlendirmiştim. Eğer sağlık, güzellik, eğitim, mutfak, teknoloji, eğlence ve müzik gibi alanlarda insanların ilgisini çekebilecek bilgi ve becerileriniz yoksa İnternet ortamında şöhret sahibi olabilmeniz için yaratıcı olmanız ve spesifik bir hedef kitlesinin (çocuklar, yaşlıla vb.) ilgisini çekebilecek paylaşımlarda bulunmanız gerekiyor.

Gülünç, şakaya dayalı, pratik (olduğu iddia edilen) bilgiler içeren içeriklerin çoğunlukla sosyal ağlarda rağbet gördüğünü biliyoruz. Tıpkı haber sitelerinin daha fazla tıklanmak için haber değeri olmayan içerikleri iddialı manşetlerle paylaşmaları gibi sosyal ağlarda da zaman harcamak isteyen kesime yönelik içerikler hazırlamak çok zor değil. Zor olan şey ise bunu sürdürülebilir kılarak izlenme oranının düşmemesini sağlayarak düzenli izlenme geliri elde edebilmek. İşte bu sebeple, sosyal ağlarda bu gibi paylaşımları yapanların her seferinde daha yaratıcı içerikler sunmaları gerekiyor.

Nihayetinde bu paylaşımlarla gelir elde eden küçümsenemeyecek miktarda içerik üreticisi mevcut. Sosyal ağların da amacı daha fazla kullanıcıyı ekran başında tutarak kârlılıklarını sürdürebilir kılmak olduğu için farklı algoritmalar ile popülaritesini koruyabilen içerik üreticilerine daha fazla izleyici kitlesi yönlendiriliyor. Diğer bir ifade ile, bir çeşit Dijital Darwinizm mekanizması devreye giriyor ve içerik kalitesi ne olursa olsun popüler içerik sağlamayı sürdürebilen üreticilerin daha da büyümesine olanak tanınırken, daha az izleyiciye ulaşabilen içerikler milyarlarca içeriğin arasında (sadece Youtube’da 1 milyar civarında video mevcut) kaybolmaya mahkûm oluyor!

Yukarıdaki bilgiler pek çok sosyal medya şöhretinin durumunu özetlese de, sıradan kullanıcıların neden sosyal ağlarda (bilhassa TikTok’ta) saçma, ahlakdışı, utanç verici, hakaret içeren, rencide edici vb. içerikler paylaşmakta sakınca görmediğini anlamak için duruma farklı bir pencereden bakmamız gerekiyor.

Örneğin, izleyenler tarafından iğrenç bulunacağını ve suç olduğunu bilmelerine rağmen gıda üreten tesislerde ürünlerin bulunduğu havuzlara girerek video paylaşanlara ilişkin haberlere neredeyse her ay bir yenisi ekleniyor. İdeolojik ya da farklı sebeplerle belirli insan gruplarına (göçmenler, siyasiler, sporcular, vb.) hakaret eden paylaşımlar da benzer şekilde suç unsuru teşkil etmelerine rağmen paylaşılmaya devam ediyor.

İnsanların sosyal ağlardaki problemli paylaşımları üzerine yapılan bilimsel araştırmalara baktığımızda, sosyal entegrasyon beklentileri, tanınma arzusu ve daha fazla etkileşim alma çabalarının yanı sıra yalnızlık ve sosyal kaygıların da bu paylaşımlarda etkili olduğunu görüyoruz.

Diğer bir ifadeyle, araştırmalar belirli sosyal gruplara kendisini kabul ettirmek isteyen, yani aidiyet ihtiyacı olan, bilinirlik ve sosyal entegrasyon sıkıntısı yaşayan, gerçek hayatta sosyal ilişkileri zayıf olan ve sosyalleşme konusunda kaygılara sahip bireylerin siber dünyada bu gibi davranışlara yöneldiğini gösteriyor.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA