Dijital çağda eğitim sorunsalı

Son birkaç yazıda, dijital çağda doğup büyüyen genç nesillerin duygu, düşünce, iletişim ve davranışsal açıdan önceki kuşaklara göre oldukça farklı olduklarını kabul etmemiz gerektiği gerçeği üzerinde durmuştuk. Daha önce de açıklamaya çalıştığımız üzere, teknolojik gelişmeler özetle genç nesillerin ilgi sürelerini kısaltırken, araştırma ve düşünme gibi bilişsel yeteneklerin zamanla körelmeye başladığına dair araştırma bulguları en çok dikkat çeken değişiklikler arasında yer alıyor.

İşte bu noktada tartışılması gereken asıl husus ise eski nesillere göre hazırlanmış olan geleneksel eğitim sisteminin dijital çağın gerektirdiği beklentilere uyumlu hale getirilmesidir. Çünkü, bu gelişmeler hem içerik, hem de format olarak eğitim sisteminin radikal bir şekilde revize edilmesi ihtiyacını ortaya koymuş durumda.

Yıllardır gıpta edilerek sosyal ağlarda paylaşılan Finlandiya ve Japonya gibi bazı ülkelerin eğitim sistemlerini bize aslında bir eğitim sisteminin gerçek anlamda başarısının sadece ismen değil, pratikte de “milli” olması ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Japon eğitim sisteminin Finlandiya’da, ya da bir başka başarılı eğitim sisteminin doğru bir şekilde adapte edilmediği sürece ülkemizde başarı ile uygulanacağını düşünmenin de yanlış olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Çünkü, her ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin ihtiyaçlarına göre şekillendiği sürece milli olma özelliğine sahiptir.

Bu yüzden de bir yandan dijital çağa uygun, bir yandan da “milli” ifadesinin pratikte de anlam ifade edeceği yeni bir eğitim sistemine ivedilikle kafa yormamız gerekiyor. Güncel eğitim sisteminin yapısal açısından mevcut sistemlerden farklı olması için ise öncelikle ezber ve test çözme esasına dayalı mevcut sistemin tamamen değiştirilerek, dijital çağda bilgiye kolay erişim sağlayabilen gençlerin düşünme ve muhakeme yeteneklerini ön plana çıkarması gerektiğini söyleyebiliriz.

Bu bağlamda arzu edilen sistemin, erken yaşlarda ilgi ve beceri düzeylerini ortaya çıkarıp kariyer planlamasına yardımcı olabilecek bir yapıya sahip olması; doğa, insan ve diğer canlıların hakları gibi evrensel değerlere önem vermesi; toplumun bir parçası olarak birey olmanın önemini küçük yaşlardan itibaren uygulamalı olarak sunabilen bir yapıya sahip olması da gerekiyor.

Sistemin format açısından da yeni neslin yapısına uygun tasarlanması, bilgilerin daha kısa ve öz, sebep/sonuç ilişkisini sunabilmesi, özellikle erken yaş gruplarında bilgiyi oyunlaştırarak aktarmaya önem vermesi, teorik eğitimin günlerin önemli bir kısmını kaplamak yerine daha kısa aralıklarda verilerek yaşayarak öğrenmenin ön plana çıkarılabilmesi başarıyı arttıracak düzenlemeler arasında yer alıyor.

Esasen bu konuda önerilecek daha çok şey var ama sadece bu adımlar bile ilk etapta eğitim sisteminin genç nesillerin yaşadığı değişime ayak uydurabilmesini önemli ölçüde destekleyebilecektir.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA