Yeni Basın Kanunu’nun Düşündürdükleri

Sosyal medyada bazılarının kıyametler kopardığı Basın Kanunu ile ilgili yeni düzenlemeleri nihayet gözden geçirebilme fırsatı buldum. Hukukçular mutlaka üzerinde epeyce uğraşmıştır ancak okurken dikkatimi çeken bazı noktaları burada paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, kanundaki yeni düzenlemelere baktığımızda İnternet haber sitelerine yasal statü sağlamayı amaçladığını söyleyebiliriz. Kanunda ‘İnternet haber sitesi’ kavramı şu şekilde tanımlamış:

İnternet ortamında, belirli aralıklarla haber veya yorum niteliğinde yazılı, görsel veya işitsel içeriklerin sunumunu yapmak üzere kurulan ve işletilen süreli yayın

Bu tanımdan da düzensiz bir şekilde yayınlanan, haber ve yorum içermeyen içeriklere sahip web siteleri, e-dergi formatındaki magazin içerikli yayınlar ile akademik dergilerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği anlaşılıyor. Çünkü bu tarz elektronik içerikler kanunda yer alan ‘İnternet haber sitesi’ tanımına uymadığı gibi, süreli ve süresiz yayınlardan oluşan ‘Basılmış eser’ olarak da gruplandırılamıyor.

Kanuna göre bir elektronik yayının ‘Süreli yayın’ olabilmesi için şu üç gruptan birisine dahil olması gerekiyor:

“Belirli aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınları ve İnternet haber siteleri”

İlginç bir şekilde, kanunda tanımlanan ‘Süresiz yayın’lar ise sadece basılı eserleri kapsıyor:

Belli aralıklarla yayınlanmayan kitap, armağan gibi basılmış eserler

Kanunun 3. Maddesi belirli durumlar dışında basın özgürlüğünü teminat altına alıyor ve basın özgürlüğünü sınırlayabilecek durumları şu şekilde sıralıyor:

Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplum gereklerine uygun olarak: başkalarını şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sınırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.

Yukarıdaki basın özgürlüğünü sınırlandıran sebepler incelendiğinde insan ister istemez aşı karşıtı köşe yazılarının ‘toplum sağlığı’ bağlamında sansürlenebileceğini düşündürüyor. Ayrıca ‘Devlet sınırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi’ ifadesinin ‘suç işlenmesinin önlenmesi’ kısmı bu suçun gerçekleşme ihtimali üzerinden dahi ihtiyati sansür uygulanabileceği izlenimi veriyor.

Burada mahiyetini anlamakta zorlandığım tek ifade ise “yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması” amacıyla basın özgürlüğünün sınırlandırılabilmesi. Hukukçu dostlarımız ‘otorite ve tarafsızlığının sağlanması’ amacıyla sansür uygulanabilmenin ne anlama geldiğini ve hangi durumlarda uygulanabileceğini mutlaka örnekleriyle açıklayacaklardır!

Kanunların yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar net olması suçun önlenmesi ve cezalandırılması açısından oldukça önem arz ediyor. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Madde 20’de “Cinsel saldırı, cinayet intihar olayları hakkında, haber vermenin sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu fiillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resimler”den bahsederken ‘haber vermenin sınırları’nın ne olduğu  da bence net bir şekilde tanımlanmalıydı.

Kanunda dikkatimi çeken bazı eksiklikler de var. Örneğin, ‘Cezai sorumluluklar’ bağlamında Madde 11’de gerek süreli gerekse süresiz yayınlarda sorumluların kimler olduğu açıklanmasına rağmen, Madde 12’de sadece süreli yayınlar için haber kaynağı konusuna değinilmiş. Diğer bir ifade ile, süresiz yayınlar için haberin kaynağını açıklama ve tanıklık yapma konusunda zorlama yapılıp yapılamayacağı belirtilmemiş. Benzer bir şekilde Madde 14’te düzeltme metinlerine ilişkin sürekli yayınların sorumlulukları açıklanmış ancak süresiz yayınların sorumluluklarına değinilmemiş.

Telif hakları konusunda ise Madde 24 “Bir süreli yayında yayımlanmış haber, yazı ve resimleri kaynak göstermeksizin yeniden yayınlayanlar”a verilecek ceza tanımlanmakla birlikte, süresiz yayınlarda yayımlanan eserlerin kaynak gösterilmeden başkaları tarafından tekrar yayımlanma durumunu nedense cezasız bırakmış.

Son olarak, ‘Düzeltme ve cevaplar’a ilişkin “Düzeltme ve cevap ilgili yazıdan uzun olamaz” kuralı ise birkaç satırlık iftiraya verilecek cevap metnini aynı uzunlukta olmaya mecbur bırakması açısından bence yetersiz kalıyor.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA