Yatay gökdelen: The Line

İçinde 9 milyon kişinin yaşayabileceği, genişliği 200 metre, yüksekliği ise 170 km’yi bulan bir gökdelen düşünün. Muhtemelen imkânsız olduğunu söyleyeceksiniz. En yüksek gökdelenin bile 800 metreyi geçemediğini düşündüğümüzde böylesine devasa bir yapının gerçekleşmesi gerçekten de imkânsız görünüyor. Peki ya bu bina dikey değil de yatay olarak inşa edilseydi nasıl olurdu?

Geçtiğimiz günlerde, Suudi Arabistan’da Süveyş Kanalı yakınlarında bir bölgede kurulması planlanan Neom kentinin üç ana unsurundan birisini oluşturacak olan “The Line” yani ‘Çizgi’ adı verilen tek bir binadan oluşan yerleşim alanının lansmanı yapıldı.

Basında yer alan açıklamalar ve görsellere baktığımda aklıma Huxley’in meşhur distopik romanı ‘Cesur Yeni Dünya’ geldi. Bu proje ile içinde yaşayanlara özgürce çalışıp eğlenebilecekleri, sürdürülebilir, sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yaşam sağlaması planlanan bir dünya sunmayı planlandığı ifade ediliyor.

Çölde dağların arasında 170 km boyunca uzanan ve dış yüzeyi ayna ile kaplı bir yapı olarak planlanan Çizgi’nin genişliği 200 metre, yüksekliği ise bazı noktalarda 500 metre’yi bulacak şekilde tasarlanmış. İçinde 9 milyon kişini barındırabilen bu yapının birbiri ile iç içe geçmiş yaşam, çalışma ve sosyalleşme alanları ile 5 dakikalık yürüme mesafesinde her türlü ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz iddia ediliyor.

Projenin en önemli özelliği ise içinde hızlı raylı sistem dışında hiçbir araç bulunmaması. Yapının uzunluğu 170 km olduğunu, yani Antalya’dan Denizli’ye kadar uzanan bir bölgeyi kapladığını düşündüğümüzde ister istemez insan bu kadar uzun bir alanda seyahatin zor olabileceğini düşünebilir ancak hızlı tren ile bir uçtan diğer uca sadece 20 dakikada ulaşım garantisi veriliyor. Bu da içeride saatte hızı 510km’yi bulan bir ulaşım altyapısı kurulacağı anlamına geliyor ki şu anda mevcut trenlerin 400 km/saat’i aşmadığını da not düşelim. Kaldı ki farklı noktalarda duran bir raylı sistem için bu öngörü pek mantıklı görünmüyor.

Detayları merak ederek web sitesine baktığımda ise bu projenin aslında Huxley’in ‘Ada’ adlı romanındaki ütopik dünyaya daha yakın olduğunu fark ettim. Örneğin, “Birinci sınıf yaşam kalitesi” başlığı altındaki paragrafta bu kent “kirlilik ve trafik kazalarının olmadığı, dünya standartlarında önleyici sağlık hizmetlerinin sunulduğu böylelikle de insanların daha uzun ömre sahip olacağı bir yer” olarak tanımlanıyor!

Çevre kirliliğinden uzak, sağlıklı bir ortamda insan ömrünü uzatan dünyadan yalıtılmış bir şehrin elbette kalburüstü elit bir tabakaya hitap edeceği açık. An itibariyle eleştirilerin önemli bir kısmı ise sadece projenin teknik fizibilitesine odaklanmış durumda. Oysa ki, yakın geçmişte Dubai’nin de çölde kurulan bir şehir olduğu, ve bu şehirde inşa edilen Burj Halife gökdeleni ile Dünya ve Palmiye adalarının da imkânsız söylemlerine rağmen öngörüldüğü şekilde tamamlanabildiğine şahit olduk.

Kanaatimce Çizgi projesi yeterli finans bulunması durumunda her türlü eksiğe rağmen bir şekilde tamamlanabilir. Burada tartışılması gereken nokta, projenin iddia edildiği gibi sürdürülebilir olup olmadığıdır. Örneğin, çölde 9 milyon kişiyi barındıran bir ekosistemin döngüsel ekonomi bağlamında yaygın etkileri neler olacaktır? Diğer bir ifade ile, iklimlendirme sistemi ve nihai atıkların çevreye etkisi araştırılmış mıdır? Dahili ulaşım sistemi başta olmak üzere böylesine büyük bir kent için ihtiyaç duyulan temiz enerji nasıl sağlanacaktır? Binanın dışını kaplaması planlanan aynaların doğal hayata etkileri (ısının yansıtılması, kuşlar başta olmak üzere vahşi hayvanlara olumsuz etkiler vb.) neler olacaktır? Bu kente ulaşım sağlanması için ihtiyaç duyulan ulaşım altyapısı doğal hayatı nasıl etkileyecektir?

Yukarıdaki soruları çoğaltmak mümkün. Belirli bir zümrenin hayallerindeki yaşam tarzına sahip olması için planlanan bir proje olmasına rağmen dünya gündeminde çok fazla yer almayan bu projeye ilişkin gelişmeleri fırsat buldukça değerlendirmeye devam etmeye çalışacağım.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA