Gogol ve Instagram

Geçtiğimiz hafta “Teknoloji felsefesine kafa yormak gerek biraz” diye yazdı bir meslektaşım.

Bu vesile ile bu köşede sanırım on yıldır kaleme almaya çalıştığım teknoloji odaklı yazıları düşündüm. Yazıların önemli bir kısmının öznesinde sosyal medya yer alırken, nesneyi ise özellikle onu kullanan bireylerin oluşturduğunu fark ettim. Bu yazıların önemli bir kısmının son çeyrek yüzyılda bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmelere ilişkin endişelere odaklandığını söyleyebiliriz.

Nihayetinde, yazıların üç ana unsurundan birincisini ilk bakışta zararsız gibi görünse de zamanla sigara gibi tehlikeli bir alışkanlığa dönüşebilen sosyal ağlar, ikincisini bu durumdan olumsuz etkilenebilen sosyal medya kullanıcıları, üçüncüsünü ise bu zararlı alışkanlıktan para kazanan teknoloji devleri oluşturuyordu.

Yine bu köşede yaptığım paylaşımları gazetelerde yer alan haberler, akademik çalışmalar ve antik çağdan günümüze kadar çok sayıda örnekle desteklemeye çalıştığımı okurlar hatırlayacaktır.

Özetlemek gerekirse, teknoloji odaklı sorunlara bugüne kadar hep aynı pencereden baktığımızı fark ettim. Bu hafta ise farklı bir bakış açısı ile özne ile nesnenin yerini değiştirerek “Bu sorunların ana kaynağı teknolojinin kendisi değil de o teknolojiyi kullanan bireyler olabilir mi?” sorusuna göz atmaya ne dersiniz?

Örneğin, geçmişte çok sık eleştirdiğimiz sosyal ağlardan birisi olan Instagram’ın gençler üzerindeki olumsuz etkileri akademik çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Özellikle genç kızların mükemmel bir görüntü paylaşabilmek için olduğundan farklı poz verme çabaları ve farklı filtrelerle görünümlerini düzenleyerek olduğundan farklı görünmeleri sıklıkla eleştiriliyor.

Peki insanların olduğundan farklı görünme çabalarının sebebi Instagram gibi filtreleme özelliğine sahip olan uygulamalar mıdır, yoksa bu uygulamaları potansiyel bir talebi karşılamak için karşımıza çıkan teknoloji gelişmeler olarak mı düşünmeliyiz?

Hatırlarsanız, Photoshop gibi uygulamalar sosyal ağlardan önce de mevcuttu. Hatta fotoğrafçıların vitrinlerinde ‘Rötuşlu vesikalık fotoğraf çekilir’ gibi yazılara rastlardık. Aslında mevcut mobil uygulamaların sağladığı en önemli yeniliklerden birisi özel eğitim sahibi olmadan bile fotoğrafların bir dizi filtre ile olduğundan daha güzel görünebilmesini sağlamaktır. Yani, Instagram gibi uygulamalar daha az çaba ile insanların olduklarından farklı görünmelerini sağlamışlardır. O yüzden de, bu gibi uygulamalar geçmişten beri içimizde var olan “olduğundan farklı görünme” arzularını gerçekleştirmeyi kolaylaştıran bir enstrüman olmaları sayesinde yoğun ilgi görmüştür diyebiliriz.

Esasen 7 bin yıl öncesine ait arkeolojik bulgular geçmişte bile insanoğlunun güzel görünme arzusuna sahip olduğuna işaret ediyor. Ancak bu konuda verebileceğimiz en güzel örneklerden birisi bundan tam 215 yıl önce Gogol’un ‘Portre’ adlı öyküsünde geçiyor. On dokuzuncu yüzyılda Rusya’nın Saint Petersburg kentinde geçen öyküde Gogol sanki günümüz insanını tasvir ediyor:

Fırçasının buyruğuna uyarak kondurduğu soluk sarı gölgeyi istemeye istemeye kaldırdı Çartkov. Bunu kaldırmasıyla birlikte resmin modele benzerliğini sağlayan ayrıntı niteliğindeki pek çok uçuk, belirsiz çizgi yok oluverdi… Ama soylu bayan, incitici bulduğu gölgelerin, soluk renklerin resimden kalkmış olmasından hoşnuttu… Herkes, bir yandan orijinale bu denli benzeyen, bir yandan da onu olduğundan daha güzel gösterebilmeyi başaran sanat karşısında şapka çıkardı. Böylece de ressam bir anda sipariş saldırısına uğradı… Herkes portresi hem çabuk, hem de güzel olsun istiyordu… Kadınlar çoğunlukla ruh güçlerinin, karakter yüceliklerinin yansıtılmasını istiyorlar, portrelerinin kendilerine benzemesinden çok, fazlalıkların törpülenmesini, kusurların küçültülmesini, hatta mümkünse eğer, bunların hiç gösterilmemesini önemsiyorlardı. O nedenle de poz vermek için oturduklarında öyle birtakım havalara bürünüyorlar, öyle ifadeler takınıyorlardı ki, şaşıp kalıyordu Çartkov. Kimi melankolik, kimi hayallere dalmış bir havaya bürünüyor, kimi de ağzını küçük gösterebilmek için dudaklarını büze büze topluiğne başı kadar bir ağız çıkarıyordu ortaya. Bütün bunların üstüne bir de, portrelerinin zorlama olmaksızın, doğal biçimde kendilerine benzemesini istiyorlardı. Erkeklerin de onlardan kalır yanı yoktu. Kimi, portresinin, başları sert, enerjik bir biçimde yana dönük olarak yapılmasını istiyor, kimi esin perisini arar gibi gözlerini yukarı çeviriyordu…

Bir süre daha bu konuda devam ederek bir sonraki yazımızda özneye bu kez de ‘teknoloji devleri’ni yerleştirmeyi deneyelim…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA