Faizi İndirirken Doları Çıkartmak

2021’in son çeyreği, indirilen faiz ve tetiklenen döviz ile hatırlanacak. Hızla artan yabancı para mevduatları da  bu dönemin en büyük sonucu olmaya aday.  Kur atağı, hayatımızın merkezindeki yerini koruyor. Günlük “afaki” yükselişler geçse de “o günler” unutulmuş değil!..  Düşük ve sabit gelir gruplarının alım gücü büyük darbe yemiş oldu. Önce kısa süreli bir şok olarak beklenen durumun devam etmesi, moralleri de olumsuz etkiledi.

Öncelikle, bir faiz indirimi politikasına karşı “ayak direme” olarak anlaşıldı. Sonrasında döviz üzerinden “kötü niyetli girişimler” olarak ifade edildi.  Ancak bir gerçek var ki alım gücü azalan dar gelirli için tehdit büyük oldu… Hayat pahalılığı ve enflasyon konunun bir defalık bir şey olmadığının habercisi haline geldi.

Faiz, kur ve enflasyon üçlüsünün birine dokunmak ekonomiyi yakıyordu. Hele ki “ülke, uluslararası sermaye akımlarına açıksa; aynı anda döviz kuru ve faiz kontrol edilemez!.. Borçluluk düzeyi ve ödemeler itibariyle yeniden borçlanmak zorunlu ise… Cari açık için borçlanmak kaçınılmaz ise… faizler ve kur üzerindeki operasyonların “tedbirli” yürütülmesi gerekir.

Ancak ne yazık ki verilerin ilan edilmesindeki gecikmeler, politika yapıcıların elini kolunu bağlayabilmektedir.  Bir ay sonra açıklanan  enflasyon verileri, iki ay sonra açıklanan ödemeler dengesi/cari açık  verileri; anlık döviz kuru hareketlerinin hızına erişmekte geri kalmaktadır.  Yatırım sahiplerinin “enflasyon” tehdidini hissetmeleri halinde faize yönelmeleri; oradan da aradığını bulamamaları halinde en kolay likit değer olarak dövize atlamaları kaçınılmazdır. Burada yatırımcı tercihi öncelikle kazanmak yönündedir.  Varlıklarını korumak sonra gelir…

Bir de ülkenin genel yapısı içerisinde borçluluk durumu ve ithal bağımlılığı dolayısıyla dış ticaret açıkları, cari açığı tetiklemekte ve sürekli döviz ihtiyacını oluşturmaktadır. Birisine dokunmanın her üçünü de hareketlendirdiği bir ortam. Esas açıklanması gereken durum budur. Neden buraya müdahale edildi? Ya da neden şimdi?

Ekonomi bilimi, taraflar şikayetçi olmadığı sürece, döviz kuru yükseldikçe, yüksek faiz ile aşağı çekilmesine bir şey demez. O zaman kur düşecek, ithalat artacak yeniden cari açık ve borçlanma ile sarmal büyüyecektir. Bu yüzden ekonominin olan biteni açıklama yeteneği, gelecek projeksiyonu ve ne olacağını anlatmaktan daha başarılıdır. “Ne oldu da böyle oldu? denilirse, bir güzel anlatılır… Peki. “Ya bundan sonrası?”

O yüzden temel sıkıntı, bugüne gerçekçi bakarken, sonrasında ortaya çıkacak sorunların çözümünün -kuru düşürmek için verilen yüksek getiri sağlayan faiz önerisinin- sebep olduğu düşük kur sebebiyle, ithalat  artışı ve dolayısıyla cari açık konusunu tekrar hızlandıracağı gerçeği ihmal edilmektedir.

“Tavşana kaç, tazıya tut.” Sadece bir atasözü değildir. Bugün bu durum faiz ve kur arasında tekrarlanmaktadır. Bunun için, faiz ve kurun daha dengeli seviyelerde tutulmaya çalışıldığı idealist yaklaşım siyasi mülahazalara kurban edilmektedir. Bu konuda hazırlanan programların anlatılır ve anlaşılır yanı da sınırlıdır. Anlatan yoktur.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’nin bu faiz seviyesi, şu anda bile pek çok ülkenin üstünde, yüksek iken “ver faizi, düşsün kur!” beklentisi, Türkiye’yi başka çıkmaza sokacaktır. Faize karşı yıllardır sessizce piyasaya uyan bir ülkenin bir de ”borcuna sadık” olması inanılmaz güzeldir. Bu yüzden faize her dokunuş, faiz getirisi bekleyenlere de dokunmak demektir.

Türkiye 2001 krizi sonrasında, cumhuriyetin kuruluş döneminin, şu kadar yıllık bütün varlıklarını satarak, borcunu tasfiye edebilmiştir. Onlar bitti!.. Yeniden satacak o çapta değerler mevcut değildir.

O halde, temelde iki sorun var:  “Cari açık ve borçlanma.” İkisi de döviz ihtiyacını azdıran bir durumdur. Bunların sebeplerini ortadan kaldırmadan sadece kur ve faiz üzerinden soruna çözüm aramak tansiyon hastasına, tansiyonun düşme ve yükselme hallerinde ilaç vermek gibidir. Oysa bu sorunun arka planında kötü beslenme, hareketsizlik, uyku bozukluğu stres, kilo vs pek çok etken varken, bunları çözmeden sadece ilaç önerisi; bu günkü ekonomiye “ver faizi gitsin” yaklaşımından başka şey değildir, yönetilemez!..

Bu durumda sadece para politikası araçlarının başarısını beklemek, yanıltıcı olacaktır. Döviz tevdiat hesapları yükselmeye devam eder; Sorun, ilk fırsatta dövize kaçıştır ve iyileşme ihtimaline duyulan güvensizliktir.

Ekonomi rasyoneldir… Gerçek ve tüzel kişiler, anlık ne kadar gelir elde ettiği veya kaybettiğini görebilmektedir. Ve buna göre de pozisyon alabilmektedir. Uzunca bir süredir siyasi iktidarı destekleyen kesimlerde dahi rasyonellik adına, “paramız cebimizde eriyor!” söylemiyle milli paradan dövize kaçış hızlanmıştır. Ekonominin algı kısmı ihmal edilmektedir. “Liralaşma” söylemi üzerinden anlatılmaya çalışılan budur.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR