JAPONYA’DA RAMAZAN-I ŞERİF

JAPONYA’DA RAMAZAN-I ŞERİF [1]

Hasan Fehmi

Yay. Haz.: Âdem EFE [2]

Bugünkü hayatımız bize mübarek ramazanın hulûlünü tebşir ediyor, ah ne mübarek günler ve ne büyük beşaretler ve ne kadar ulvî bir ruhâniyet!

Lafza-i celâlde birleşen bütün âlem-i İslâm bugün bu mâh-ı gufrânda kâffesi aynı halde bulunacak herkes oruç tutarak bir taraftan mükâfât-ı sübhaniyeye mazhar olacak diğer taraftan da hem nev’i arasında nân-pâre tedarikinden âciz birtakım biçârelerin ahvâlini düşünmek suretiyle derece-i medeniye ve insaniyesini yükseltecek. O anda kalbinde bir hiss-i şefkat doğacak, işte biz burada Japonya ülkesinde üç kişiyiz. Bütün etrafımızda olanlar taşlara, topraklara hülâsa bütün mevcûdâta taabbüd eden bir millet bulunuyor. Biz ise büyük bir şevkle rıza-yı Bârî için ramazana hazırlanıyoruz ve şu eyyâm-ı mübârekeyi idrake nâiliyetimizden Cenâb-ı Hakk’a tekrar teşekkür ediyoruz. Filvâki ailemizden uzak böyle diyâr-ı gurbette bulunmamız olanca tesiriyetini gösteriyorsa da mes’udiyet-i ebediye düşüncesi karşısında hiç kalıyor. Her neyse biz de şu mübarek ramazanı geçirmeğe hazırlandık takvime bakarak cuma günü akşamı sahur yiyeceğiz. Yemekleri ihzara başladık hayatımızda birden bire gelen bu tahavvül hizmetçimiz Japon kadınını ve komşularımızı dahi şaşırttı dinimizin kutsiyetini takdire vesile oldu ve düçâr-ı hayret olarak nihayet uleması zaman-ı kadimde Japonlarda dahi aynen böyle bir oruç olduğunu söylemeğe başladılar.

Sahura hazırlandık sofralarımızı kurduk bir ufak kâse patlıcan çorbası ile iki tane yumurta birer fincan çay yemek listemizi teşkil ediyordu. Bunları konuşa konuşa yedik sonra da sabah namazını bekleyerek o farizamızı edâ ettikten sonra biraz istirahat ettik, havaların çok sıcak ve rutubetli olmasına rağmen mübarek ramazan birinci günü gayet hoş geçti.

Akşam olunca elimizde saat sofra başına oturduk, sözü bittabi İstanbul’dan açtık ve merkez-i İslâmiyet’in ramazanda aldığı şekl-i ruhânîden ve cevâmi-i şerifelerin mübarek kandillerinden herkesin topa nasıl muntazır olduğundan bahsederek her birimiz kendi aile fertlerini birer birer ta’dât etmekte idi.

İftarı beklerken hepimizin zihninde bir aile levhası teressüm olunmuştu derken İstanbul’da toplar atıldı biz de soframızın üç köşesinden ellerimizi uzattık, yemekler yine patlıcan çorbası, birer yumurta bir testi soğuk su, semaver vazifesi ifa eder çaydanlık ve üç bardak bütün servisimiz bu kadar. Hepimiz orucun tesiriyle nim-mahmur kalan yarım saati geçirmek için söz bulamıyor, herkes sükûtî gözler bir yerde matuf bir şeyler düşünüyor gibi İşte hamdolsun bu gün de ramazanımızın ikinci sahuruydu bu mektubu da sabah namazını beklerken yazdım. Ortalık bir sükût-i amik, gündüzü gözleyen Tokyo derin havâba varmış, hazin bir sükût. Düşünüyorum koca Japonya’nın merkezinde milyonlarca nüfus içinde yalnız biz üç kişi hâlik-i kâinâta vazife-i ubûdiyeti ifa etmek için sabahın olmasını muntazırız.

Refiklerim de her ikisi Kâbe’ye müteveccih tilavet ile meşgul ortalık yavaş yavaş aydınlanıyor. İşte artık vazife-i ubûdiyeti ifa ederek uykuya yatacağım inşallah. Az zaman sonra burada da iftar ve sahur toplarını işitmek nasip olur.

Sözlük

bittabi: doğal olarak.

cevâmi: camiler.

düçâr-ı hayret: hayrete uğrama.

eyyâm-ı mübareke: mübarek günler.

filvâki: gerçekte.

hâlik-i kâinât: kâinâtın yaratıcısı, Allah.

havâb: uyku.

hulûl: girme.

ihzar: hazırlama.

kâffesi: bütünü, tamamı.

mâh-ı gufrân: günahların bağışlandığı ay.

muntazır: bekleyen.

müteveccih: yönelmiş.

nâiliyet: erişme.

nân-pâre:  ekmek parası.

refik: arkadaş.

sükût-i amik: derin sessizlik.

ta’dât etmek: saymak.

taabbud: kulluk.

tahavvül: değişme.

tebşir: müjdeleme.

teressüm: resimlenme.

vazife-i ubûdiyet: kulluk görevi.

[1] Bu çeviri-yazı, Hasan Fehmi’nin, Sırat-i Müstakim Dergisi, Aded: 159, 7. Cilt, 28 Ramazan 1329/9 Eylül 1327/22 Eylül 1911 tarih ve s. 43-44’te Osmanlı Türkçesi’yle yayınlanan yazısının günümüz harflerine aktarılması suretiyle hazırlanmıştır, (Yhn).

[2] Prof. Dr.; Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF ÖÜ.; e-posta: ademefe @sdu.edu.tr