Gelmiyor!.. Godot’u bekler gibi IMF yolu gözlemeye de lüzum yok!.. Ama IMF programını aratmayacak ve bir miktar sosyal yanı da olan bir programdan geçiyoruz. Hükümetin önünde bir seçim yok!.. Ülkenin gündemi de seçim yönlü değil. O halde siyasi iktidarın kendi politikalarını rahatlıkla uygulayabileceği bir dönemdeyiz. Politikaların hedefi belli: Yüksek enflasyon!..
Seçim dönemlerinin tipik söylemlerinden olan “… Asgari ücretliye bu kadar, memura – emekliye şu kadar…” diye başlayan popülist söylemler ekonomideki her şeyi altüst etmektedir. O acı tecrübelerden bir kere daha geçtik ve yine geldik, kemerin son deliğinin arandığı günlere…
Ekonomi bir sinema salonundaki seyirci davranışlarını sergilemektedir. Öndeki bir grup ayağa kalkmış; bütün salon ayaklanmıştır. Artık kimisi duvara çıkmış, kimisi yanındakinin sırtına basmış, öteki omuzuna çıkmıştır. Bu bir davranış bozukluğudur. Bir fiyat artışı hemen her şeyi tetikleyebilmektedir. Herkes kontrolsüzce zam düğmesine basabilmektedir. Asgari ücret açıklanalı daha bir hafta olmadan, bazı açgözlüler zammın %10 ile 15’ini geri alıverdiler.
Ekonominin dengeleri şaşmıştır. Normalden uzaklaşılmıştır. Herkes kendi bildiğince ya da kendi meşrebince sahneye hakim olmak isterse bunu anlaşılır ve açıklanır yanı kalmayacaktır. Şimdi sormak lazım, şu bir haftada asgari ücret dışında hangi fiyat değişikliği oldu da fiyatlar hareketlendi? Tamam!… Yılbaşından beri dolar şuradan şuraya geldi… Petrol şu kadar arttı. Asgari ücret bu kadar arttı da yem fiyatı neden bu kadar arttı? Haliyle süt ve peynir fiyatları neden böyle oldu? Bunu kim anlatacak?
Türkiye bugünlere gelirken, hep “kırılgan beşli” içinde sayıldı… Kırılgan beşli Brezilya, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye. Morgan Stanley’in cari açık ve enflasyon oranları bakımından yüksek bulduğu, dış yatırımlara fazlasıyla muhtaç olan bu beş ülke ne zamana kadar kırılgan olmaya devam edecek? Haliyle bu ülkelerin para birimleri, doların dalgalanmasından fazlasıyla etkilenmektedir.
İstihdam maliyetleri de artarsa ki artacak; yabancı sermaye ve şirketlerin ilgisi de azalacaktır. Bunun emek düşmanlığı, sermaye dostluğu ile alakası yoktur. Ortalama işçilik ücretlerine göre dünyada ekonomilerin hangi süreçlerde olduğunu görmek mümkündür. işçilik ücretleri düştükçe tarım gibi fazlasıyla emek yoğun sektörler öne çıkmaktadır. Sonrasında tekstil ve hafif sanayi… böyle böyle dijital çağın gerektirdiği teknolojik atılıma uygun meslekler ve ücretler gündeme gelmektedir. Bunun farkında olmayan ekonomilerin yüksek ücret ve düşük teknoloji seviyeleri pek de tercih edilir bir durum değildir.
Böylece yatırımlar düşer, ihracat ve ekonomik büyüme yavaşlar. Ülkeler de kendileri bu girdaptan çıkmaya çalışır. Gerek rezerv seviyesi, gerek yabancı ilgisi, gerek makro göstergeleri zaten o ülke ekonomisinin durumu hakkında bilgi verecektir. Herhangi bir dengesizlik ya da sorun kısa sürede ortaya çıkacaktır.
IMF aynı IMF… Sürekli rapor hazırlamakta ve veri güncellemesi yapmaktadır. Ama IMF, kendine üye ülkeleri de sürekli gözetim ve denetim altında tuttuğundan, yıllık takipleri olduğundan daha hızlı uyarı yapabilmektedir. Gözlemler kapsamında üye ülkelere sürekli ve düzenli yıllık gözlem gerçekleştirir; gelirler, giderler… Açıklama ve rapor isterler… Özelikle 1998 Asya krizi sonrası aşırı derecede tenkide uğrayan IMF’nin işi sıkı tuttuğu söylenebilir. Türkiye gibi bazı ülkeler daha hassas izleme sürecindedir. Bu yüzden izleme programları biraz daha özellik arz edebilir. bir sorun varsa da erken afişe olacaktır.
Bir kaç öncü gösterge IMF’nin radarındadır: Büyüme, cari açık, merkez bankası rezervi, dış borç rasyosu, enflasyon ve bütçe açıkları vs… Haliyle verilerin sağlıklı olması herkesin yararınadır. Dış yatırımcı ve kreditörler de kendi cephelerinden kar maximizasyonunu tercih etmektedir.
IMF teknik ekibi, meşhur IV. Madde kapsamında yıl sonuna doğru gelir… genel bir durum değerlendirmesi yapılır. Malum IV. madde konsültasyonuna hazırlık amacıyla yakınlarda yine Türk yetkililerle görüşüp gittiler. Bu ziyaret aynı zamanda son ekonomik gelişmeler, görünüm ve makro mali politikalar hakkında görüş alışverişinde bulunmak için bir fırsat sayılır.
Biz de kendimizi değerlendirirsek;
- Türkiye ateşe elini uzattı: 29 martta -65 milyar dolar olan TCMB rezervini 2 ay içinde 80 milyar kaynak bularak artıya çevirdi. (İktidar açısından IMF’den daha az sıkıntılı bir yol denebilir.)
- Uygulanan program acı reçete gibi… Orta Vadeli Program (OVP) de sıkı bir program. IMF olsa önce döviz kurunda düzeltme yapardı. Maaşlar sabitlenir, sonrası malum: ithalat iyiden azalır, ihracat artar… Dövizdeki düzeltme geçici bir zaman kazandırma olur. Ancak IMF ile başlayan her şey bu güne kadar çekilenlerin çöp olması demektir. Asgari iki yıl daha beklenir. Böyle bir paketi göğüsleyebilecek siyasi iktidarı bulmak kolay değildir.
- Türkiye böyle bir IMF programı için başlangıçta, en az 50 Milyar dolar temin etmelidir. IMF’nin Türkiye konusunda böyle bir yük altına girmesi kolay değil, çünkü ipoteklenecek yer/kurum/tesis yoktur. Bu parayı bir kalemde verecek IMF de yoktur!.. Hatırlanacağı üzere Kemal Derviş’in IMF’den ek kaynak için görüşmeye gittiği ABD’de, Amerikan Hazine Bakanı P. O’Neill, Derviş’in fikrini de zikrini de kabul etmemiş ve “Veremeyiz, Sayın Derviş!.. ABD vergi mükelleflerine karşı sorumluyuz.” diyerek reddetmişti. Kısaca IMF kredisinin garantisi de yoktur.
- IMF ile böyle bir anlaşma sadece ekonomik olmayacaktır: Siyasi sonuçları olan bu anlaşmayı da iktidar kabul etmeyecektir. Dolayısıyla IMF konusu bize hala uzak duruyor.
- 2023 Programı Sonrası Gelişmelere bakıldığında, IMF programı olmadan bir IMF programı, kaynak düşük kur yüksek faizle finans piyasalarından ve özerk bir ekonomi yönetimi ile yürümektedir. Kırılgan beşliler ve jeopolitik gerilimlere yenik düşen pek çok ülke gibi Türkiye de zaman zaman IMF’nin desteğine ihtiyaç duyabilir; ancak mevcut hükümetin dış politika duruşu gereği bunu doğrudan kabul etmemesi veya başka çözümlere odaklanması muhtemeldir.