Suriyeliler Geldiydi Gittiydi Derken

2008 krizinin sonrasında dünyanın yaşadığı para bolluğu Türkiye gibi ülkeler için önemli bir avantaj ve imkan sağladı.  Finansmana erişim, düşük faizler ile daha kolay hale geldi. Borçlanma cazip hale geldi. Para kendisine yer arıyordu. Türkiye de bu ucuz finansman nimetlerinden fazlasıyla yararlandı.

Yine 2008 krizi öncesine bakıldığında Türkiye, o zamana dek uyguladığı IMF programının da etkisi ile gelecek fırtınalı dönemlere de hazırlıklı idi.  Böylece dünyadaki para bolluğunun da sunmuş olduğu fırsatları da geri çevirmedi. Ülkenin ihtiyaç duyduğu pek çok yatırım gerçekleştirildi. Köprüler, limanlar, otoyollar gibi alt yapı harcamaları için finansman kolay bulundu.

Ancak 2003’te başlayan Arap Baharına  2011 yılında eklenen Suriye’nin istikrarsızlaştırılması ve bütünlüğünü kaybetme süreci, bölgesel anlamda büyük etki ve göç dalgası oluşturdu. 2013 yılından itibaren “Gezi Parkı Olayları” ile başlayıp,  17/25 Aralık süreci ve Rus uçağının düşürülmesi ile devam eden sürece 15 Temmuz da eklendi. Trump’ın ilk döneminde  2018 yılında yaşanan Papaz krizi ve son olarak dünyanın pandemi ile alt üst olan kimyası, ekonomideki kontrolün hepten kaçmasına neden oldu.

Ekonominin üst üste yaşadığı bu şokların  etkisi sarsıcı oldu. Kendi ülkesini terk edip akın akın daha güvenli bölgelere göç eden; geçici korunma talebinde bulunan ve mülteci gibi isimlerle adlandırılan bir kısım insanlar, bütün dünyanın en önemli sorunu haline geldi. Ülkelerine kabul konusunda, nüfuslarının %1’ile sınırlandırdıkları bu kişilere yönelik  uygulamalar, insani boyutların dışına çıktı. Son derece insani bir konu, birden “dert” olarak anılmaya başlandı. İşe bir de  finansal sıkıntılar eklenince, her alanda bir kayıt dışılık baş gösterdi.

Şimdi Suriye’de normalleşmeye başlayan süreç ile yeni bir dönem başladı. Göç dalgaları tersine döner mi beklentisi Türkiye için de umut haline geldi. Suriye kolay değil… Yeni belirsizlikler, vatansızlık ve ait olamama hissi mültecilerin temel sorunu.  Türkiye’de yeni bir hayata başlayanlar çok oldu. İş arayanlar, iş kuranlar derken kayıt dışı ticaret bile gelişti. Ticaret bu şekilde geliştikçe işçi- işveren ilişkileri, lojistik ve her tür ticaret yeni dönemi başka bir yöne doğru eviriyor. Vatandaşlık alanlar, evlenenler, Türkiye’de doğan çocuklar ve eğitim sağlık gibi temel ihtiyaçlardan beklentiler arttı.  Sosyal hayata uyum ve uyumsuzluk birlikte gelişmeye başladı.

Mültecilerin arasına karışan kötü niyetli kişiler, güvenlik ile ilgili sorunları gündeme getirdi. Bir yanda ekonomi ve sosyal hayat öte yandan güvenlik sorunu ülkenin dikkatini dağıtmaya da başladı. Türkiye sonuçta emek ve girişimci yapısı olarak dengede olan bir ülke.  Bir anda artan arz ve talep  emek piyasası için de bir dengesizlik oluşturdu.  Mültecilerin eğitimli ve yüksek gelirli grupları en başta çekilemedi. Öyle olsaydı, o zaman daha farklı şeyler söylemek mümkündü. Onları belli başlı ülkeler götürdüler, gidemeyenler Türkiye’de kaldı. Bu anlamda Türkiye’de ekonomik sorunların yaşanması normaldir.

Avrupa’nın mülteci yükünü Türkiye’ye devretme stratejisi, Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen’in Türkiye’yi ziyareti ile bir defa daha  açığa çıktı. “Önce 7 milyar €, sonrasında 3 milyar” verildiğini belirterek, şimdi de bir milyar €  daha vererek mültecilerin Türkiye’de kalmaya devam etmesine yönelik teklif, niyetlerini açık etmiştir.

Suriye konusunda söz söyleyen ülkelerin talep ve beklentileri zamanla ortaya çıkacaktır. Ancak İran’ın 30 milyar dolar alacakları olduğunu söyleyerek, yeni yönetime yönelik ilk açıklamaları dikkat çekicidir. Suriye’deki Rusya varlığı sadece oradaki Tarsus limanıyla sınırlı değildir. Onların Akdeniz’e yol ve çıkış bulma niyetleri eskidir, devam edecektir

Bugün Türkiye’de 4 milyon göçmen bulunmaktadır. Oturma iznine sahip mülteci sayısı bir milyondur. Bu göçmenlerin sadece üç milyonu Suriye’li mültecidir. 2024 yılında  150 bin Suriye’li geri dönmüş; bunların da 25 bini son dönemde gerçekleşmiştir. Geri dönüşler 12 yıllık bir dönemin sonunda gerçekleşeceğinden yeni hayat, yeni başlangıçlar ve Türkiye’den kopmak kolay olmayacaktır. Sektörler için de geçici bir işgücü kaybı yaşanabilir ama asıl dalgalanma 2025 yazından sonra beklenmelidir.

Suriye’de önce güvenlik ihtiyacı vardır. Güvenlik ihtiyacını sağlamak için otoritenin, idari yapı ve merkezi teşkilatın oluşması gerekiyor. Eski Suriye hükümetinden kalan detaylar kullanılabilir. Bu da bir yanda İsrail işgali, öte yanda içerideki silahlı gruplar ve ayrılıkçı PKK yapılanması göz önüne alındığında kolay görünmemektedir.

Suriye’nin başta altyapı, şehirlerin yeniden inşası ve bir milyon gibi bir konuta ihtiyacı vardır. Bunların maliyetlerinin tek tek hesaplanması, yeniden havaalanları, limanlar oluşturulması, yeniden bir ticaret merkezi haline gelmesi ayrı bir planlamayı gerektirmektedir.  İlk izlenim, Suriyeli’lerin ülkesine ve şehirlerine sahip çıkacakları yönündedir. Komşunun istikrarı Türkiye için de kıymetlidir. “Taş yerinde ağırdır” sözü Suriye ve mülteciler için de tekrardan gerçekleşmektedir.