İnsan her şeye alışabilir

Tolstoy, 1897 yılında ilk baskısı yayınlanan “Sanat Nedir?” eserinde şöyle bir serzenişte bulunuyor:

İçeriği yoksullaştıkça yoksullaşan, biçimi anlamsızlaştıkça anlamsızlaşan sanatın özellikle de son dönem ürünlerinde sanata dair bütün özellikleri yitirdiğini görmeye başladık; sanatımsı ya da sanata benzer denilebilecek şeylerdi artık sanat diye ortada görülenler.

Günümüzde sosyal ağlar, eğlence sektörünün en popüler temsilcileri halini almış durumda. Sıradan kullanıcılar bile sosyal ağlarda para kazanmak uğruna ‘içerik üreticisi’ olma yarışına girerken, sosyal medya kuruluşlarının da daha fazla para kazanma hırsı ile kısa içerikleri ön plana çıkartarak izlenilirliklerini artırma çabalarına şahit oluyoruz. Bizler ise farkında olmadan bu durumun en az iki yıkıcı etkisine şahit oluyoruz.

Bunlardan birincisi, Tolstoy’un 126 yıl önce yakındığı gibi günümüzde de eğlence olarak sunulan bu içeriklerle bireysel zevkler sanatsal unsurlardan uzaklaştırılarak bayağılaştırılıyor ve insanlar sıradan içeriklerle zaman geçirmeye alıştırılıyor:

İyi sanat yapıtlarını çoğunluğun anlayamayacağını söyleyenler, herhangi bir açıklama yapmak yerine, bu yapıtları anlayabilmek için onları tekrar tekrar okumak, dinlemek ya da seyretmek gerektiğini söylüyorlar. İyi ama bu, insanları o yapıtlara alıştırmak olmuyor mu? İnsan her şeye alışabilir, en kötü şeye bile. İnsanlar kokmuş yiyeceğe, votkaya, sigaraya, afyona alıştırıldığı gibi, kötü sanata da alıştırılabilir; alıştırılıyor da nitekim.

Özellikle TikTok’un başını çektiği ve diğer sosyal ağlarda da popüler bir hâl alan kısa içeriklerin sebep olduğu diğer bir yıkıcı etki ise özellikle gençlerde odaklanma ve tahammül sürelerinin kısalması ile sonuçlanan yeni nesil eğlence kültürünün gelişmiş olması.

Milyonlarca içeriğin arasından farklı algoritmalarla izleyicilerin zevkine en uygun olanlarının dayatılması esasına göre çalışan bu sistemde paylaşımların tıpkı televizyon reklamları gibi ilk 5 saniye içinde izleyiciye farklı bir şeyler sunabilmesi gerekiyor. Odaklanma süresi o kadar kısaldı ki, içeriklere tahammül süresi genellikle bir dakikayı bulamıyor bile.

Karşısına çıkan içeriğin farklı bir şey sunamaması durumunda izleyicinin sırada bekleyen diğer içeriklere anında geçiş yapacağı halihazırda içerik üreticileri tarafından biliniyor. O yüzden de içerik üreticileri kısa ve çoğunlukla absürt içerikler hazırlamak için birbirleriyle yarışıp duruyorlar.

Olayın bir de çevresel boyutu var. Bu tarz içerikleri hazırlamak, barındırmak, sunmak ve izlemek için harcanan her türlü kaynak ve enerji sürdürülebilir bir gelecek açısından ciddi kayıplar anlamına geliyor.

Tolstoy’un de belirttiği gibi alışıyoruz ya da alıştırılıyoruz. Herkes durumdan memnun görünürken bunları yazmak çok da anlam ifade etmiyor zaten…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA