Takip edilmenin dayanılmaz hafifliği

Suçların önlenmesi ve suçluların tespiti gibi sebeplerle cadde ve sokaklarda, hatta işyerlerinde güvenlik ve mobese kameralarının yerleştirilmelerini artık kanıksadık. Hatta bir sıkıntı yaşadığımızda hemen bu kameraların incelenmesini istiyoruz. Benzer bir şekilde, sosyal ağlarda da siber zorbalığın, terör eylemlerinin ve benzeri güvenlik takibi gereken durumların tespiti açısından siber emniyet birimlerinin çalışmaları gerçekten önem arz ediyor.

Bununla birlikte, yukarıda saydığım sebepleri oluşturma ihtimali olmayan durumlarda dijital ayak izlerimizin yoğun bir şekilde devletler ve teknoloji şirketleri tarafından gözetleniyor ve kaydediliyor olduğuna her fırsatta şahit olmak ise gerçekten rahatsız edici.

Önceki günlerde Forbes dergisi tarafından bazı gizli belgelere dayanılarak yayınlanan bir haberde, ABD istihbarat çalışanları tarafından yolculuk planı yapan bireylerin her türlü seyahat kayıtlarına en ince ayrıntılarına kadar erişildiği ifade ediliyor.

Haber, havaalanı güvenlik güçlerinin kontrol için durdurdukları yolcuları rastgele seçmediklerini, özellikle kısa süreli iş veya tatil amaçlı seyahatlere çıkan yolcuların potansiyel uyuşturucu kuryesi ya da kaçakçı olma ihtimaline karşı özel olarak önceden belirlenerek çantaları incelenip sorguya çekildiklerini belirtiyor.

Bu uygulama için seyahat şirketlerinden elde edilen verilerin ise “Bir soruşturmayla doğrudan ilgili olmayan kuruluşlardan ‘zorlayıcı olmayan şekilde’ yardım istenmesine izin veren 1789 tarihli bir yasa” kapsamında toplanıyor olması ise oldukça ilginç. Tıpkı geçtiğimiz günlerde ifşa edildiği gibi, Twitter (ve muhtemelen diğer tüm sosyal ağların) gizli servisten gelen resmi olmayan e-postalara istinaden her türlü veriyi gönüllü bir şekilde sağlayıp, kullanıcılarını yasal olmayan şekilde askıya aldığı gibi, seyahat şirketlerinin de bu kadar kolay bir şekilde her türlü veriyi paylaşması gerçekten endişe verici bir durum.

Bu konuda yaşanan en talihsiz olay ise, sattığı araç karşılığında anlaştığı 33 bin dolar alacağını uçakla geldiği Minneapolis havalimanında teslim alan bir adamın, uçuş bilgilerine istinaden kontrol amaçlı durdurulduktan sonra köpekler tarafından üzerinde uyuşturucu kokusu alınması sonucunda üzerindeki paralara el konulması olmuş. Herhangi bir suç veya arama kaydı bulunmayan adamın üzerinde herhangi bir uyuşturucu çıkmadığı gibi uyuşturucu sattığına dair de herhangi bir delil bulunmaması sebebiyle çıkarıldığı mahkeme tarafından suçsuz bulunmuş.

ABD gibi bir ülkede dahi sadece kısa süreli uçuş kayıtları gibi kim bilir daha nice veri yığınını esas alarak bireylere potansiyel suçlu muamelesi yapılması, dijital çağda gözetlenmenin 1984 romanındaki distopyayı aratmadığını gösteriyor.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA