19 Mayıs tatili

1335 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.

Gazi Mustafa Kemal’in 15 Ekim 1927 tarihinde okumaya başladığı ve Samsun’a çıkışını takip eden 8 yıl boyunca yaşanan zorlu mücadeleyi özetlediği tarihi Nutuk’un ilk cümlesidir bu…

Batı’nın ‘Hasta Adam’ olarak nitelediği bir milletin kurtuluş mücadelesini nasıl gördüğünü merak ederek 19 Mayıs sabahı New York Times arşivlerine biraz göz attım. Mücadelenin ilk yıllarında yayınlanan haberlerin ortak noktası nedir diye sorarsanız, incelediğim kadarıyla, ABD ve Avrupa devletlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da başlattığı bu kurtuluş hareketinin hiçbir şekilde başarı şansının olmadığı yönündeki düşüncenin hâkim olduğunu söyleyebilirim.

10 Kasım 1919 tarihli gazetede, ilginç bir manşet var:

Mustafa Kemal’i bir vatansever Türk olarak adlandıran hahambaşı “Milliyetçiler müttefiklere bir tehdit oluşturmuyor” dedi

Haberde, İstanbul’dan Paris’e gelir gelmez bir Fransız gazetesine uzunca bir röportaj veren hahambaşı Narhoum Efendi’ye göre Anadolu’da yaşayan tüm Türkler’in Mustafa Kemal Paşa’ya destek verdiği, ancak bu milliyetçi hareketin sanıldığı kadar güçlü olmadığı yazıyor. Hahambaşı bunun sebebi olarak ise Kemal Paşa’ya bağlı güçlerin eski düzenli ordunun enkazından ve gönüllülerden oluşmasının yanı sıra, çok az mühimmatının bulunması ve daha fazlasını elde etme şansının olmamasına bağlıyor. Hahambaşı ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın amacının işgalci güçlere saldırmak olmayıp, kendilerine bırakılan bölgede daha zeki bir sultan yönetiminde yeniden Osmanlı yönetimi oluşturmak olduğunu iddia ediyor.

30 Temmuz 1921 tarihli bir haberin manşeti ise “Ordusunun önemli bir kısmını kaybeden Kemal Yunanlılarla başa çıkamaz” olarak atılmış. Haberde, ABD’nin Atina askeri ataşesi Binbaşı Shallenberger’in bir Yunan gazetesine işgalci Yunan güçlerini överek, Mustafa Kemal Paşa’nın Yunan generallerin saldırılara nasıl mükemmel hazırlandıklarını öngöremediği için başarısızlığa mahkûm olduğunu iddia ettiği anlatılıyor.

Takip eden dönemde rüzgârın Türklerden yana dönmesi ile kaynağı olmayan dezenformasyonlar yayınlanmaya başlıyor. Örneğin, 7 Eylül 1921 tarihli manşet “İzmir kaynaklarından gelen resmi olmayan enformasyon, Yunanların Ankara’yı ele geçirdiğini söylüyor” şeklinde.

15 ocak 1922 tarihli bir haberin başlığı ise daha ürkütücü:

Ankara’dan gelen bir enformasyon, Kemal’in suikasta kurban gittiğini söylüyor

Uzatmadan tesadüfen bulduğum ve oldukça önemli olduğunu düşündüğüm “İngiltere’den Fransa’ya uyarı” başlıklı haberi paylaşmak istiyorum. Tarih 12 Eylül 1922, yani İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşundan tam üç gün sonrası…

Aşağıda aynen aktardığım haber “İzmir Kemal Paşa’nın girişini memnuniyetle karşılıyor – Kalabalıklar muhteşem süslemelerin altında geçit töreni yapıyor” başlıklı haberin tam altında yer alıyor ve  son dönemde Türklerin işgalci Yunan güçlerine karşı başarılarının farkına varıp artık savaşın bitmesini isteyen Fransızlar’a İngilizler’den gelen ültimatom niteliğindeki mesajı iletiyor:

The Daily Chronicle, Yakın Doğu Krizi ile ilgili bir başyazıda şöyle diyor:

Bazılarının yaptığı gibi, Türklerin Yunanlılara karşı zaferlerinin, bizim açımızdan hiçbir şey ifade etmediğini düşündüğümüzü söylemek, neredeyse suç sayılabilecek bir ciddiyetsizliktir. Türkiye bize karşı savaşmasaydı, savaş en az iki yıl önce sona erecekti ve bu zaferleri durdurulmadıkça, Türkiye’ye karşı kazanılan zaferin tamamen tersine dönmesi söz konusu olacaktır. Türkiye Yakın Doğu’da fatih bir askeri güç olarak yeniden ortaya çıkarsa, Gelibolu’da, Filistin’de veya Mezopotamya’da ölen her İngiliz boşuna ölmüş olacaktır.

Türkiye ile hâlâ savaş halinde olduğumuz unutulmuş görünüyor. Türkiye ile yapılan barış anlaşması hiçbir zaman onanmadı ve Ankara hükümetinin tüm politikası resmen ve esasen savaşı devamı niteliğinde. Sadık müttefikler, bu tür bir eylemi nasıl Yunanistan ile Türkiye arasında bir sorun olarak görecek şekilde etkilenebilir? Sadece birleşik bir Avrupa, Yakın Doğu Hristiyanları’nı tiranlık ve katliamdan koruyabilir. Türk’ün tabiatını değiştirdiğini veya başkalarını yönetmek için yeni bir kapasite kazandığını gösteren en ufak bir delil yoktur.

Yine, karşı karşıya kaldığımız Gelibolu harekâtının korkunç uyarısıyla, boğazların kapatılma riskine karşı güvenliğinin sağlanması meselesi İngilizler açısından öylesine önemli bir ulusal menfaat arz etmedir ki ülke müttefikleri olsun ya da olmasın, İngiltere gerekli hâllerde onu korumak için her türlü tedbiri alma hakkına sahibi olacaktır.

Açık konuşmak gerekirse, Paris basınının büyük bir bölümü Türk zaferlerini Fransa’nın zaferiymiş gibi yazıyor. Eğer söyledikleri resmi Fransız politikasını gösteriyorsa, bu İtilaf’ın sonu olur. Fransızlar, savaş eylemlerinde Türkiye’ye yardım edebilir, ancak hem bunu yapıp hem de İtilaf’ı sürdüremez. İngiliz dostluğu ile militarist ve saldırgan Türkiye’nin dostluğu arasında seçim yapabilir, ama ikisini birden yapamaz.”

İşte, bugün hayal bile edemeyeceğimiz her tür güçlük ve zorluğa rağmen kazanılan zaferlerin ardından yaşanılanları özetlediği Nutuk’u tam 36 saat 31 dakika boyunca okuyan Gazi Mustafa Kemal, “Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyânâtım, en nihayet mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlâdlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebârüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim.” sözleriyle başladığı kapanış cümlelerini de dile getirdikten sonra, çok iyi bildiğimiz ‘Gençliğe Hitabe’ ile konuşmasını tamamlamıştır.

19 Mayıs ile ivme kazanan kurtuluş mücadelesini gençlere anlatamadığımız müddetçe o tarih bir ‘bayram’ değil ‘tatil’ olmaktan öteye gidemez…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA