Yalan yozlaştırır!

Yalan; güzeli, doğruyu ve iyiyi çirkinleştirme, yanıltma ve kötüleme faaliyetidir. Yalan, güzele, doğruya ve iyiye yapılan bir manipülasyon ve müdahaledir. Yalandan sonra hiçbir doğru, iyi ve güzel olduğu gibi kalmaz. Bütün yalanlar batıldır, yanlıştır, çirkeftir. Siyasal, sosyal, dinsel, ekonomik, kültürel ve sağlık alanlarında söylenen yalanları öğrendikçe tüylerimiz ürpermekte, iğrenç yalanlar ordusu tarafından kuşatılmış olmanın çaresizliğini yaşamaktayız.

Yalanlar, bize her alanda bir öğretilmiş çaresizliği dayatmak için söylenmektedir. Sadece küçük bir grubun bizi yönetebileceğini, bize en doğruyu sadece küçük bir bilginler grubunun öğretebileceğini, sadece küçük bir sınıfın ekonomik hayatta sermayeye ve üretime sahip olabileceğini, Allah’la direkt ilişki halinde olduğu yalanıyla kutsal ve üstün varlıklar olarak dayatılan küçük bir grubu takip etmemiz gerektiği konularında bize yalan söylenmektedir.

Din, ekonomi, sağlık, kültür, siyaset, ticaret, eğitim, ahlak, bilim ve uluslararası ilişkiler alanlarında söylenilen yalanların aslında hiçbir gücü bulunmamaktadır. Yalanlar, güçlerini kendilerine inanmış yığınlardan almaktadırlar. İnanmadığımız hiçbir yalanın, hiçbir gücü yoktur. İnsanın en büyük felaketi, inanarak yalanları güçlendirmesinden kaynaklanmaktadır. İnsan, yalana inanmamayı öğrenmelidir.

Hayatlarını yalanlara inanarak geçirenlerin gelişmeleri ve olgunlaşmaları mümkün değildir. İnsan olgunlaşmak ve gelişmek için yalana inanmayı değil, yalana inanmamayı, yalanı sorgulamayı ve farklı düşünceler üretmeyi öğrenmelidir.

Yalan, insana öğretilmiş çaresizliği dayatmaktadır. Yalan, insanı zayıflatmakta ve yanıltmaktadır. Yalana inanmamak, çaresizliğin, çözümsüzlüğün, sınırlanmışlığın ve yetersizliğin bir kader olmadığını fark ettirmektedir. Siyasal, ekonomik, ticari, sosyal, dini ve kültürel hegemonya nedeniyle insanlara dayatılan hayatın dışında başka bir hayatın ve dünyanın mümkün olduğunu insan, her an ve her yerden maruz kaldığı yalanlara inanmamakla idrak edebilir.

Hiçbir yalan ilahi ve kutsal değildir. Bütün yalanlar, insanın insanı kullanmak için insan tarafından söylenilen kurgulardır. İnsani olan her sözün, düşüncenin, duygunun ve davranışın mutlak anlamda gerçek olması mümkün değildir. İnsan tarafından söylenen her söz, duygu, düşünce ve davranışın özü yalandan oluşmaktadır. Yalan, insan duygu, düşünce ve davranışlarının marjinal bir boyutunu değil, özünü oluşturan merkezi bir özelliktir. İnsani her sözü, duyguyu, düşünceyi ve davranışı gerçeğin, doğrunun, güzelliğin ve iyiliğin ifadesi, sözcüsü ve temsilcisi olarak değerlendiremeyiz. İnsani olan her şey, sorgulanmalı, tartışılmalı ve eleştirilmelidir. Yalan, sorgulanmadan ve eleştirilmeden aşılamaz ve ortaya çıkarılamaz.

Yalanların bin bir yüzü vardır. Yalanlar, din, kutsal, maneviyat, yurtseverlik, insancıllık, dürüstlük gibi maskelerle örtülür. Yalanları sorgulamak, yalanları örten maskeleri sorgulamaktır. Yalanların gerisindeki gerçekler ortaya çıkarılmadan, sadece maskeler üzerinden çekişmek ve kavga etmek, yalanların insani ve sosyal hayatın her tarafını zehirlemesine ve yozlaştırmasına yol açmaktadır. Akıl, yalanları örten bütün maskelerin parçalanmasında insanın sahip olduğu en değerli kaynaktır.

Din, sağlık, siyaset, kültür, bilim, ticaret ve diplomasi alanlarında yalan söylemek ve yalanı kurumsallaştırmak, insanın ruh ve akıl sağlığını bozmaktadır. Din ve sağlık alanında söylenilen yalanlar, özellikle insanları felakete götürebilir. “Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder” ifadesi yalanlarla, sağlık ve din alanına müdahale etmenin tehlikeli sonuçlarına işaret etmektedir. İnsanların COVID-19 aşısı olmalarını engellemek için söylenen yalanlar ve üretilen komplo teorileri, insanları Corona karşısında çaresiz hale getirmekte ve ruh sağlıklarını bozmaktadır. Yalan, ruh sağlığına yönelik en önemli tehdittir. Yalanın siyaset, din, sağlık, eğitim, medya, bilim ve ticaret olarak uygulandığı yerlerde insanlar, hiçbir şeye güvenmemekte ve her şeyden korkan hastalıklı yığınlar haline gelmektedirler.

Prof. Dr. Bilal SAMBUR