Kral çıplak, görmüyor musunuz?

Giderek artan oranda dijitalleştiğimizi söylüyoruz. Kitaplar, toplantılar, dersler, alışverişler, resmi işlemler, bankacılık… akla gelebilecek her şey dijitalleşiyor. Kâğıt kokusunu arasak da gazetelere çevrimiçi erişebilmekten memnuz. Her türlü güçlüğe rağmen pandemi döneminde dersleri uzaktan gerçekleştirebiliyoruz. Market alışverişlerini evimizden yapabilmek hayatımızı kolaylaştırıyor. Hatta dünyanın bir ucundaki müzeleri bile evimizden gezebiliyoruz.

Beraberinde getirdiği bir takım avantaj ve dezavantajları karşılaştırdığımızda dijitalleşmemizi sağlayan tüm bu gelişmelerin hayatımızı kolaylaştırması sayesinde hızlı bir şekilde benimsenmesi bizleri şaşırtmıyor.

Ancak absürt bir şekilde dijitalleşen şeyler de yok değil! Örneğin, dijital sanatların kripto sanata dönüşmesini sağlayan bir blokzincir uygulaması olan NFT sayesinde dijital eserler üreten sanatçılar ile kolleksiyonerler arasında önemli bir pazar oluşurken, son zamanlarda NFT platformlarında enteresan şeyler satılmaya başlandı! Twitter’da yayınlanan ilk twitten New York Times’ta yer alan bir köşe yazısına, bir tenis oyuncusunun kolunda dövme yapılabilecek bir alandan Mars’ta üç boyutlu bir yapı modeline kadar pek çok şey bu platformlarda sonu bol sıfırlı meblağlar karşılığında alıcı bulabilmeyi başarmış durumda!

Kripto paralar ile benzer altyapıyı kullanan NFT platformlarının soyut da olsa bir varlığın taraflar arasında transferine aracılık ediyor olmaları sebebiyle dijital dünyaya değer kattığı düşünülebilir. Öyle ki, bu satırları yazdığım sırada dünyaya inen ilk uzaylının otopsi görüntüleri olduğu iddia edilen fotoğrafın NFT olarak satışa sunulduğu haberini gördüğümde hiç de şaşırmadım. Ancak geçtiğimiz günlerde karşılaştığımız bir haber vardı ki, “yok artık!” denecek kadar şaşırtıcı gelmişti bana. Haberde İtalya’da bir açık arttırmada Salvatore Garau adlı bir sanatçının 150×150 ebatlarındaki “Io sono” adlı görünmeyen heykelinin 15 bin Euro’ya alıcı bulduğu ifade ediliyordu. Ortada somut bir yapıt olmayınca da doğal olarak sanatçının görünmez heykelini satın alan sanatsevere sadece eserin orijinalliğini kanıtlayan bir belge verilebilmiş.

Bu gibi haberler heykel deyince ilk aklıma gelen ve eserleri ile mermere hayat veren Rönesans döneminin efsane sanatçısı Michelangelo başta olmak üzere Giovanni Strazza gibi inanılmaz eserler yaratan değerli isimlerin kemiklerini sızlatıyor mudur bilemiyorum. Ancak haberin gerçek olduğunu öğrendiğimde 1837 yılında “Kejserens nye klæder” adlı eseri kaleme alan Hans Christian Andersen’i saygıyla andığımı belirtmek isterim! Eser bildiğiniz üzere dilimize ‘Çıplak Kral’ adıyla çevirilmişti…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA