Ömrümüzden bir yıl daha eksildiği halde doğum günlerimizi ve yeni yılın gelişini neden kutlarız?
Bu sorunun cevabı insanların hayal kurabilen ve umutları olan yegâne canlılar olması mıdır acaba?
Güzel bir geleceğe dair hayal ve ümitleri canlı tutma çabaları, insanları kaygı ve tasalardan bir nebze olsun uzaklaştırabiliyorsa, o coşkuyu insanlara çok görmemek gerekiyor.
Bununla birlikte, nefes alabildiği her anın aslında ne kadar değerli olduğunu bilen bir kişi, esas olanın bugünü layıkıyla yaşamak olduğunu kolaylıkla fark edebilir.
Bu konuda en hoşuma giden ifadelerden birisi Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson’ın “Her günün yılın en güzel günü olduğunu kalbinize yazın.” sözüdür.
Dış faktörlerin karşımıza çıkardığı ve kontrol edemediğimiz her türlü güçlük ve engele rağmen, her günü pozitif duygularla kucaklayabilmek, her koşulda daha iyi hissedebilmemiz açısından önem taşıyor.
Yapılan araştırmalarda iyimserliğin insanların sağlığı ve yaşam kalitesi açısından oldukça önemli olduğuna ilişkin bulgulara ulaşılması bu yüzden bizlere şaşırtıcı gelmiyor.
Bu yüzden de, geçmişin pişmanlıkları ile geleceğe dair kaygılar arasında tükenen insanlığın aslında ihtiyaç duyduğu en önemli şey bugünü layıkıyla yaşayabilmek olmalıdır.
Her günün hayatının en güzel gün olduğu duygusunu içselleştirebilen bir kişi, yaşadığı her anın ne kadar değerli olduğunu rahatlıkla görebilir.
Aldığı nefes, rüzgarla yaprakları savrulan ağaçlar, gökte süzülen kuşlar, bembeyaz bulutlar, sokakta oynayan çocuklarve daha pek çok detay yalnızca yaşamın farkındalığına sahip olabilenlerin zevk alabileceği güzelliklerdendir.
Yeni yılda yaşadığınız her günün yılın en güzel günü olması dileklerimle…