Teorik olarak evet. Hatta kitaplar; gelişmiş ülkelerin sermaye piyasalarının da gelişmiş olduğunu yazarlar. Doğru bir ifadedir. Sermaye piyasaları küçük yatırımcıların tasarruflarını toplayarak, sanayi veya üretime katkı vermesini sağlar; şirketlerin finansal sorunlarını çözerler veya finansal olarak güçlenmelerine ve bu bağlamda da ülke ekonomisinin büyümesine olumlu katkılarda bulunurlar. Tasarruf sahipleri de sermaye piyasasına yapmış oldukları katkılar karşılığına kâr payı ve faiz adı altında gelirler elde ederler.
Sermaye piyasalarında esas olan güven ve şeffaflık ve de denetimdir. Bunların amacı yatırımcıların, sermaye piyasasına aktardığı fonların güvence altına alınmasını sağlamaktır, diğer bir ifadeyle kötü niyetli oluşumlara karşı korumaktır. Bu üçlüyü sağlayacak olan kuruluş ise Sermaye Piyasası Kurulu’dur (SPK). SPK gözetmenlik ve regülasyon işlevini yaparak; büyüklerin küçük yatırımcıları manipüle etmesini engeller. Kısaca, SPK’dan habersiz kuş dahi uçamaz.
Şirket sahipleri; uhdesinde bulundurdukları hisseleri halka arz ederler. Amaç, bedava kaynak toplamaktır (“Bedava” kelimesi burada yanlışlıkla yazılmadı). Bazı okuyucular haklı olarak “Bedava” ifadesine itiraz edebilirler. Haklıdırlar. Çünkü şirketlerin halka açılmasının şirket açısından maliyeti elbette vardır. Benim kastettiğim Türk Sermaye Piyasası’nda gerçekleşen halka açılma eylemleridir.
Borsalar ise sermaye piyasasının görünen yüzüdür. Derinliği olan borsalar, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi sermaye piyasalarının gelişmişliğinin sonucudur.
Gelişmiş ülkelerde yatırımcı sayısı milyonlarla ifade edilirken, ülkemizde ise yaklaşık 2 milyon civarındadır. Bu 2 milyon rakamı sizleri aldatmasın, bunlardan 1 milyondan fazlası; borsaya girmiş ancak işlem yapmayan ve halen sistemde kaydı olan kişilerdir. Bunların yatırım hesaplarının tutarı çok cüzi miktardadır ve aktif değildirler. Peki ülkemizde borsa gerçek anlamda kimlerin elinde dersek; bu kişiler 66 bin kişi civarındadır ve “Nitelikli yatırımcı” olarak tanımlanırlar. Bunların oranı yüzde 2 civarındayken, sahip oldukları para miktarı, toplam para miktarının yüzde 90’nına isabet eder. TUİK “En çok borsacılar kazandı” ifadesinde sözü edilenler bu kişilerdir.
Türk Sermaye Piyasası’nda son bir yıl içinde hızlı gelişmeler yaşandı. Özellikle halka arzların peş peşe gelmesi, ekonominin şahlandığı vurgusunu da beraberinde getirdi. Bu halka açılmalara, benim gibi çok az kişi biraz mesafeli davrandı. Halka arza yıllar itibariyle baktığımızda 2019’da 6 şirket, 2020’de 8 şirket, 2021 yılında ise büyük bir patlama gerçekleşerek, sayı 52 şirkete çıkmıştır. 2022’nin yarısında ise bu sayı 27’dir. Yıllar itibariyle küçük yatırımcıdan toplanan fon miktarına baktığımızda ise sırasıyla; 262 milyon, 1,1 milyar, 21,7 milyar ve 11,6 milyar liradır.
Aslında halka arz sermaye piyasalarını gelişim ve derinliği açısından oldukça önemlidir. İsteyen her şirket halka arz yapamaz. Bunun belirli kuralları vardır. Halka arz yapmak isteyen bir şirket SPK’dan izin almak zorundadır. SPK’nın görevi hisselerini halka arz ederek, küçük yatırımcıların tasarruflarının “İç edilmesini” engellemek ve büyük balıkların küçükleri yutmasına izin vermemektir. 2021 yılının tamamında ve 2022 yılının ilk yarısında halk açılan şirketlerin kimler olduğu ve finansal durumlarının yapısı ve de temettü dağıtıp, dağıtmadıkları veya hangi oranda dağıttıklarının incelenmesi okuyucuya bırakıyorum.
Gelelim borsa olayına. Her şey yaklaşık bir ay önce başladı. Bu günlerde bankaların hisse değerleri borsada yükselmeye başlamıştı. Bu yükseliş başlangıç aşamasında normal sayılmıştı. Çünkü bankaların kârları katlanmış, buna karşılık değerleri düşük kalmıştı. Aynı zamanda bazı borsa spekülatörleri yabancıların ilgi gösterdiklerini ve bazı köşe yazarları da ülkemize Eylül ayında yurt dışından Dolar yağacağını ifade etmeye başlamışlardı.
Aynı zamanda da kontrat fiyatları da yükseldi. Bunlar yükseldikçe; bu değer artışları teminat gösterilerek yeni hisseler alındı: Bu durum hisselerin spot piyasada da fiyatların yükselmesini tetikledi. Özellikle kamu bankalarının hisse değerleri, şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde ralli yapmaya başlamıştı. Bundan bir ay önce 4 lira olan hissenin değeri 14 liraya çıkmıştı. Hatta kamu bankası olan Halk Bankası’nın hisse değeri bu çok kısa süre içinde yüzde 120 artmıştı. Sayın bakanın yatırım tavsiyesinden sonra bankacılık endeksi 19 seansta yüzde 60 oranında yukarı hareket göstermişti. Bu durum borsanın ana endeksini de yüzde 50 artırmıştı.
Aslında bu işlemlere en uygunu kamu bankalarıydı. Örneğin Halk Bankası’nın takasına baktığımızda 4,3 milyar hisse senedi olduğunu, bunun da yüzde 98’inin Halka Bankası’nın kontrolünde olduğunu görülmektedir. Aynı takas Vakıflar Bankası için de söz konusudur. Dört milyar hisse senedinin yüzde 95’i o bankanın kontrolündedir.
Ancak, asıl problem yükselen borsanın tutunmasını sağlamaktır. Bizim gibi ülkelerde ise bu tutundurma işlevi çok daha zordur. Dışarıdan gelebilecek bir olgu, zaten pamuk ipliğine bağlı bu operasyonun çökmesine neden olacaktı ve oldu da. Nitekim, ABD’de enflasyon oranının beklenenden yüksek çıkması, İş Bankası ve Deniz Bank’ın Rusya’nın ödeme sistemi olan MİR’den çıkmaları, kârı yeterli görüp ufaktan satışların başlaması düşüşleri tetikledi. Bu anomali durum ciddi anlamda yatırımcıların zarar etmesine neden olmuş ve yine küçük bir grubun kazancına kazanç sağlamıştır. Bloomberg’in haberine göre zarar 5 Milyar TL’den fazladır. Ayrıca sayın bakanımızın yatırım tavsiyesini dikkate alarak, yatırım yapanlar servetinin üçte birini kaybetmişlerdir.
Türk borsa tarihinde 2001 krizinden sonra böyle bir olguyla karşılaşılmamıştı. Bu bir operasyon muydu, yoksa doğal döngü içinde mi gerçekleşti şimdilik bilmiyoruz. Operasyonsa amaç neydi? 2020 yılında ABD’de yapılan seçimlerin öncesi gibi borsaya ralli havası verilmeye çalışılmış olabilir miydi?.
Sonuç olarak sermaye piyasaları, küçük yatırımcıların mağdur edileceği veya büyüklerin küçük yatırımcıların parasını “İç etme” veya “Keriz silkeleme” yeri değildir. Unutulmamalı ki, sermaye piyasalarında güven, şeffaflık ve denetim esastır. Bunlardan birisi noksansa o sermaye piyasası, sermaye piyasası değil, başka bir şeydir.
Tekrar başlığa dönersek; endeksin yükselmesi ekonomik olgularla izah edilebiliyorsa cevap “Evet”tir.