Dijital çağda ‘bilgi tüketimi’ kavramı, bireylerin bilgiyi arama, edinme, yorumlama ve kullanma süreci olarak tanımlanıyor. Günümüzde bireyler tarafından tüketilen bilgi hacmi daha önce görülmemiş seviyelere ulaşmış durumda. Ortalama bir küresel tüketicinin haftada 82 saatin üzerinde bir zamanı bilgi tüketerek geçirdiği biliniyor. Geçtiğimiz yıllarda, bilim insanları ortalama bir kişinin televizyon, bilgisayar, akıllı telefon, tablet, reklam panoları ve diğer dijital cihazlar gibi çeşitli ortamlar aracılığıyla günde yaklaşık 74 GB üzerinde bilgi işlediğini tespit etmişti. Yapılan araştırmalar, 2024 sonuna kadar her gün 403 milyon terabayt verinin tüketileceğini, bunun da 2025 yılında 181 zettabayta çıkacağını gösteriyor.
Dijital çağda bilginin muazzam düzeyde üretilip tüketilebilmesi aynı zamanda dezenformasyonun yayılması ve güvenilir kaynakları ayırt etmenin zorluğu gibi ciddi sorunları da ortaya çıkarıyor. Bu sorunların ele alınması, mevcut uygulamaların eleştirel bir şekilde incelenmesini ve daha sorumlu bilgi tüketimini teşvik etmek için yapay zekâ dahil olmak üzere yenilikçi çözümlerin benimsenmesini gerektiriyor.
Başlangıçta İnternet teknolojilerinin erişilebilirliği bireylerin geniş bilgi kaynaklarına kolaylıkla erişebilmelerini sağlamış olsa da, niceliğin çoğu zaman niteliği gölgede bıraktığı bir ortam yarattı. Çevrimiçi olarak anında yanıt almanın rahatlığı, hıza verilen önemin çoğu zaman derinlik ihtiyacının önüne geçtiği bir ‘anındalık kültürü’nü geliştirdi. Bu olgu, kullanıcıların konunun derinliğini keşfetmek yerine sıklıkla başlıkları veya özetleri gözden geçirmekle yetinmesi nedeniyle bilgiyle yüzeysel bir etkileşimi teşvik ediyor. Bu kavrama sonraki yazılarımızda daha detaylı değinmeye çalışacağım.
İnsan beyninin yaklaşık 2,5 petabaytlık (2,5 milyon gigabayt) hafıza kapasitesine sahip olduğu biliniyor. Beynimiz her ne kadar bilgiyi işleme ve saklama konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olsa da her gün karşılaşılan veri hacmi çoğu zaman bu kapasiteyi aşıyor. Bunun sonucunda da anlamlı öğrenme için gerekli olan eleştirel düşünme ve analitik becerilerin giderek bir kenara itildiğine şahit oluyoruz.
Bu durumun tetikleyicilerinden birisi olan İnternet platformlarının tasarımı, genellikle doğru veya anlamlı bilginin yayılmasından ziyade kullanıcı etkileşimine öncelik veriyor. Özellikle, arama motorları ve sosyal ağlar tarafından kullanılan algoritmalar, öncelikle içeriğin kalitesini sağlamak yerine, çevrimiçi geçirilen süreyi en üst düzeye çıkarmak için optimize edilmiş durumda. Bu algoritmik yaklaşım sıklıkla ‘yankı odaları’na yol açarken, kullanıcılar sürekli olarak önceden var olan inançlarını pekiştiren içeriklere maruz kalmaları sebebiyle önyargıları daha da pekişiyor. Bunun sonucunda farklı bakış açılarına maruz kalma ihtimali de tükenmiş oluyor.
Dijital bilgi tüketiminin en endişe verici zorluklarından biri de, dezenformasyonun yaygınlaşmasına zemin sağlıyor olması. İnternet, her türlü yasal düzenlemelere rağmen, sahte haber ve bilgiler, üzerinde oynanmış resimler ve manipüle edilmiş videolar da dahil olmak üzere yanlış veya yanıltıcı içeriğin hızla yayılması için zemin oluşturmaya devam ediyor. Bu tür bilgilerin özellikle sosyal ağlarda yayılma hızı, çoğu zaman doğruluğunu teyit etme çabalarını aşıyor. Özellikle de sansasyonel veya duygu yüklü içeriklerin gerçek bilgilerden daha önce ve dikkat çekici bir şekilde paylaşıldığı durumlarda dezenformasyona erişimin ciddi oranda artış gösterdiğine sürekli şahit oluyoruz.
İnternet üzerinde akıl almaz büyüklükte veri dolaşıyor olması, güvenilir ve değerli bilginin tespit edilmesinin giderek zorlaştığı bir ortam oluşturuyor. Arama motorlarının sıklıkla kalite yerine reklam geliri ve popülerlik ölçütlerine göre içeriğe öncelik vermeleri genellikle iyi finanse edilmiş veya yüksek düzeyde optimize edilmiş web sitelerinin öncelikli olarak arama sonuçlarına hakim olmalarına, bunun sonucunda da daha güvenilir kaynakların gölgede kalmasına sebep olabiliyor.
Buna ek olarak, özellikle İnternet gazeteciliği adı altında ‘içerik çiftlikleri’nin ve ‘tıklama tuzağı’ başlıkların yükselişi çevrimiçi bilginin kalitesini ciddi anlamda düşürmeye devam ediyor. Reklam gelirlerine içerikte yer alan bilgiden daha fazla öncelik veren bu uygulamalar, daha fazla tıklanma sağlamak üzere tasarlanmış sığ veya yanıltıcı materyallerle doldurulmuş durumda. Bilgiye ulaşmak isteyen bireylerin bu ortamlarda gerçek anlamda aradığına ulaşma imkânı olmadığı gibi, güvenilir bilgiye erişebilmek için düşük kaliteli içeriği eleme amacıyla daha fazla çaba gerektirmesi de ayrı bir ironi oluşturuyor.
Tüm bu sıkıntıları göz önüne aldığımızda, her ne kadar pek çok açıdan ciddi eleştirilere maruz kalsa da, yapay zekânın, gerekli düzenlemelerin doğru bir şekilde uygulanabilmesi durumunda, dijital bilgi tüketimiyle ilgili zorlukları hafifletmek için etkili olabileceğini düşünüyorum. Çünkü, yapay zekâ araçları içeriği düzenleyerek, bilgileri doğrulayarak ve nicelikten ziyade niteliğe öncelik veren kişiselleştirilmiş öneriler sunarak kullanıcıların dijital ortamda doğru bilgilere erişebilmesine yardımcı olma potansiyeline sahip.
Önceki yazılarımızda paylaştığımız eleştiriler yapay zekâ uygulamalarının neden kontrol altına alınması gerektiğini yeterince açıklıyordu. Özetlemek gerekirse, yapay zekâ sistemlerinin önyargı ve hataya meyilli algoritmik yapıları, etik dışı davranışlar ve yanlış bilgilerin sunulması ile sonuçlanabiliyor. Bireylerin yapay zekâ sistemlerinin kullanım kolaylığına bağlı olarak sunulan bilgilerin doğruluğunu sorgulama ihtiyacı duymadan bu sistemlere koşulsuz güveni en ciddi riskler arasına yer alıyor. Bu sorunlar çözülebilirse, yukarıda da değindiğimiz üzere yapay zekâ sistemleri günümüzde yaşanan sorunlara çözüm sağlayabilecek en etkili yaklaşım olarak görülüyor.
Özetlemek gerekirse dijital çağ, bilginin erişimi açısından devrim yaratmış olsa da, daha bilgili ve düşünceli bir toplum yetiştirmek için ele alınması gereken önemli zorlukları da beraberinde getirmiştir. İnternet erişiminin kolaylığı, dezenformasyonun yaygınlaşması ve güvenilir bilgi bulmanın zorluğu, çağdaş bilgi tüketim uygulamalarının eleştirel bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu konuda çözüm üretilmezse gelecek nesillerin bilgi tüketiminde ciddi bir kaos yaşayacağını söyleyebiliriz.
Dijital kültüre yönelik eleştirilere önümüzdeki haftalarda da devam edeceğiz…