Faizler İndirilirken

Türkiye, Kasım ayında 100bps yapmış olduğu faiz indirimi sonrasında, 20 Aralık haftasına dövizde büyük bir tırmanma ile başladı… 9,60 – 9,80 ₺ seviyesindeki dolar kuru  önce 13 ₺, sonra 16₺  seviyelerine dayandı ki bu durum %60’lık bir değer kaybı ve devalüasyon anlamına gelmektedir. Durum, dövizi olanları sevindiren; sabit ve düşük gelirli guruplar için büyük bir sorunun başlangıcı demek.

Bu arada 900 ₺ seviyesine yaklaşan gram altını da ihmal etmeyelim.  Yatırımcısını sevindiren bir durum olmakla birlikte hayat pahalılığının önemli göstergelerinden birisi oldu. Dövize bağlı bütün işlemler pahalı hale geldi. Haliyle altın da dolara bağlı olarak yükseldi. şimdilik Türk Lirası dışında /yükümlülüğü olan veya borçlu milyonları vurması kaçınılmaz bir durum.  Merkez Bankası (TCMB) döviz kurlarındaki hareketliliğe ilişkin açıklamasında  “Gerçekçi olmayan fiyat artışları var. Bu artışlarla birlikte bir takım spekülatif artışlar olabilir.” İfadesine yer vermişti.

Kurdaki bu artışa yönelik muhalefet cephesi  ‘Merkez Bankası faiz indirimine gitti, pas geçseydi böyle olmazdı’  eleştirilerini yöneltti.  Merkez Bankası’nın kendi elindeki araçlarla duruma müdahalesi mümkün olsa da kuru kendi dalgalanmasına bırakmış görünüyor.

Bizim cephe böyle de  ya doların sahipleri ne düşünüyor?  Sermaye sahipleri Türkiye’de  doları yükselterek neyi başarmak istedi? Doların efendileri “Bizim hareketlerimize göre mi davranacak, kendi stratejisine göre mi hareket edecek” onu bilmiyoruz. Şu anda üretilen tek argüman şu:  ‘Merkez Bankası faiz indirdi, o yüzden dolar patladı, gitti.” Bu görüş tek yanlı sadece bizim taraftan bir açıklamadır. Üstelik döviz hesapları son haftalarda  235 milyar dolara yükselmiştir. bu durum toplam mevduatın %68’inin döviz olması demektir. TL için güvensiz bir ortam oluşmuş durumda. 10 günde, 2 milyar dolarlık döviz mevduat hesabı artışı  yurtdışından Türkiye gelen döviz değildir: Yerleşiklerin, kendi halkımızın “milli paradan kaçışı”  demektir.  İçeridekiler Türk Lirası’ndan dövize geçti. Vatandaş, kendi yerli ve milli parasına olan güveni kaybetti ve varlıklarını koruma derdine düştü.

Bir de dünya genelinde doların değer kazandığını söylemek mümkün. Toparlanan ABD ekonomisi Haziran 2022’ye kadar varlık satmaya devam ederek “doları kendi ülkesine çağırmaya” başladı. Doların kendisi değer kazanırsa, enflasyon kaçınılmaz oluyor. Enflasyonun kaçınılmaz olması da en fazla mal piyasalarını vuruyor. Mal piyasalarında fiyatın yükselmesiyle ülkelerdeki üretim pahalılaşacak. Bu durumda hayat pahalılığını, enflasyonu ve satın alma gücünü etkileyecek. Doların bu kadar fazla değer kazanması piyasalar açısından doğru değil. ABD için de doğru değil…

Dünyanın yüzde 25-30 ekonomik büyüklüğüne sahip Amerika’nın bu enflasyondan daha fazla etkilenmesi söz konusu. Dolar kuru bir şekilde 12 ₺ seviyelerine geri dönecek. Bu gidişat normal değil. Merkez Bankası’nın yılsonu için belirlemiş olduğu 9,80’lik fiyat normaldir. Ancak doların bugünkü fiyatının, 12₺’ye gelmesi kolay olmayacaktır.

ABD Başkanı Joe Biden’in ekonomi planının ilk aşamasını oluşturan yaklaşık 1 trilyon dolarlık destek  paketini Senato ve Temsilciler Meclisi’nden geçirdi. Biden, bununla dışarıya ‘Biz güçlüyüz, benim elimde para var’ mesajı veriyor. Üstelik 1,5 tr. dolarlık ikinci paketi de onaylatmış durumda. Dolar hala sağlam duruyor.

O zaman memlekette iktidara sahip olanlara, ülke ekonomisini yönetenlere iş düşüyor. Ekonomiyi yönetenler, piyasaya daha fazla bilgi vermesi gerekiyor. Bu anlamda Merkez Bankası’nın yaptığı açıklama önemlidir. Ama bu tür açıklamalar sürekli olmalı. Bugünkü Hazine ve Maliye Bakanı’nın, Bakan  yardımcısı iken dahi verdiği mesaj da bu bakımdan çok kıymetli bulunmuştur.  Ekonomi yönetimi “şeffaf ve sürekli bilgi verme odaklı” olduğunda, bu en az  bir ekonomik müdahale kadar etkili olacaktır. Muhalefetin ‘derhal seçim’ söyleminin de program tabanlı bir karşılığı yoktur. Olayın  köpürtülmesidir.  Ortada bir karmaşa var.  Bu da “açık iletişim” ile çözülür.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR