Yapay zekânın akademi de dahil olmak üzere birçok alanda devrim yarattığını biliyoruz. Özellikle akademik camiada etik açıdan tartışılan konuların başında araştırmalarda yapay zekâdan ne oranda faydalanılabileceği ve akademik eserlerde ortak yazar olarak gösterilip gösterilemeyeceği gibi sorular geliyor. Yapay zekâ, metin üretme, araştırmaları özetleme ve hatta yeni fikirler önerme konusunda dikkate değer yetenekler sergilemiş olsa da, genel kanı, onun bir yazar olarak görülmemesi gerektiği yönünde. Peki neden?
Yapay zekânın yazar olarak kabul edilemeyeceğine yönelik en güçlü argümanlardan birisi, etiğin ‘hesap verebilirlik’ ilkesi üzerine kurulu. Akademide yazar, yalnızca bir metin yazan kişi değil, sunulan içeriğin sorumluluğunu da üstlenen kişidir. Yazarlardan çalışmalarının doğruluğunu sağlamaları, eleştirilere yanıt vermeleri ve intihal veya veri uydurma gibi etik suistimallerden sorumlu olmaları beklenir. Ancak yapay zekânın hesap verebilirlik kapasitesinden yoksun olmasının yanı sıra, son zamanlarda halüsinasyon olarak adlandırıldığı üzere, gerçek dışı bilgi üretme, paylaşma ve bu bilgilerin doğru olduğunu iddia etme gibi davranışlarında bulunduğu hepimizin malumu. Hâl böyle olunca, yapay zekâ sistemlerinin hakem değerlendirmelerine yanıt veremeyeceği, iddialarını savunamayacağı ve hatalardan sorumlu tutulamayacağı da biliniyor. Yapay zekânın hesap verebilirliği üstlenememesi, akademik dürüstlük ve sorumluluğun temel ilkelerini zayıflatarak, onu yazarlık için uygunsuz hale getiriyor.
Yapay zekânın yazarlığına karşı bir diğer eleştirel argüman da onun özgün düşünce eksikliği olarak ifade ediliyor. Akademik araştırmalar sadece metin üretmekle ilgili olmayıp, yeni bilgiler yaratmayı, hipotezler oluşturmayı ve verileri yeni yollarla yorumlamayı da gerektiriyor. Yapay zekânın hızlı gelişim sürecine rağmen, gelecekte bağımsız düşünce yeteneğine sahip olabilme ihtimali ne hukuken ne de pratikte mümkün görünmüyor. Belirli sınırlılıklar kapsamında, kendisinden istenilen şekilde, mevcut veri ve bilgileri işleyerek istatistiksel olasılıklara dayalı çıktılar üretme konusunda oldukça başarılı sonuçlar sunabiliyor olsa da, bu sonuçları gerçek bir içgörü veya yaratıcılık ile ilişkilendirilebilmemiz söz konusu değil.
Benzer bir şekilde, yapay zekâ sistemleri araştırmalarda çalışma metodolojisinin belirlenmesine, literatürün özetlenmesine ve hatta mevcut verilere dayalı çözümler önerilmesine yardımcı olabilirken, eleştirel düşünme, etik muhakeme veya teorik yenilikler gibi entelektüel katkı sağlama açısından ise yeterli bir fayda sağlama konusunda da zayıf kalıyor. Bu nedenle, bir yazardan çok, araştırmacının verimliliğini ve çalışmanın kalitesini arttırmaya yönelik bir yardımcı araç olmaktan öteye gitmesi beklenmiyor.
Esasen, yapay zekânın akademik araştırmalardaki rolü, diğer araştırma araçlarından çok da farklı değil. Tıpkı akademik çalışmalarda verimliliği arttıran Word ve Excel gibi ofis uygulamaları, SPSS gibi istatistiksel araçlar ve Mendeley ve Zotero gibi referans yönetim araçlarına benzer bir şekilde, yapay zekâ da çalışmalara entelektüel bir katkısı bulunmayan teknolojik yardımcı araçlardan birisi olmaktan öteye geçemiyor.
Etik açıdan baktığımızda, akademik çalışmalarda yapay zekâ ile ilgili tek sorun bunlarla da sınırlı olmayıp, araştırmalarda yapay zekâ kullanım düzeyi ve şekline ilişkin ‘şeffaflık’ ilkesi de önem arz ediyor. Bu ilke gereği, araştırmada kullanılan tüm araçların ve metodolojilerin çalışma kapsamında bütünüyle açıklanmasını gerekiyor. Literatür taraması, özetleme veya veri analizi için yapay zekâ kullanılıyorsa, araştırmacıların çalışmada bu sistemleri hangi düzeyde kullandıklarını ifade etmeleri isteniyor.
Her ne kadar ileride gelişmiş yapay zekâ teknolojileri ile yukarıda özetlenen sorunların bir kısmının ortadan kaldırılabileceği varsayılsa bile, yapay zekâ uygulamalarının nihayetinde insan tarafından programlanmış algoritmalara ve veri kümelerine dayalı çalışan sistemler oldukları düşünüldüğünde, bağımsız bir araştırmacıdan ziyade yardımcı bir araç olarak statüsünü koruyacağını söylemek yanlış olmaz.
Nihayetinde, yapay zekâ etkileyici yeteneklerine rağmen bilimsel araştırmalar açısından en temel etik ilkelerinden bir kısmını karşılayamamaktadır. O yüzden de yazarlığı hak eden bir araştırmacı olmaktan ziyade, araştırmacıların en önemli yardımcılarından birisi olarak gelecekte önemli bir role sahip olacaktır.
Bundan tam iki yıl önce “Bırakınız Yazsınlar” başlıklı yazımda bu konuya işaret ederek, literatür taraması başta olmak üzere bir bilimsel çalışmada araştırmacının entelektüel katkısını artıracak her türlü desteğin yapay zekâ araçlarından alınmasında herhangi bir beis görmediğimi ifade etmiştim. Geçtiğimiz yıl YÖK tarafından yayınlanan ‘Yükseköğretim Kurumları Bilimsel Araştırma ve Yayın Faaliyetlerinde Üretken Yapay Zekâ Kullanımına Dair Etik Rehber’ başlıklı raporda da detaylı bir biçimde benzer bilgiler sunularak araştırmacıların dikkatli olmak koşulu ile yapay zekâ araçlarından yararlanmasında bir sakınca olmadığı ifade ediliyor.