IMF’den Medet Ummak ya da Ummamak

Dünyanın bu kadar keşmekeşi artınca “Tanrıyı kıyamete zorlamak” diye açıklamalar gelmeye başladı. Savaşlar, akıl almaz çatışmalar, ölümler, zulümler, yokluklar ve kaos…  Karşı yakada “Mesih” bekleyenler, bizim mahallede “Mehdi” isteyenler, hemen sesini yükseltti. Ama bir virüs geldi, bütün hesapları altüst etti.

Önce salgın önlenecek, hastalar tedavi edilecek; sonra salgına karşı “#EvdeKaL”an halkın ve firmaların ihtiyaçları giderilecek. Firmanın giderleri karşılanacak, işçilerin ücretleri ödenecek. Hizmet alanlar da hizmet almaya devam edecek. Fabrikalar yavaşlasa ve geçici durdurulsa da ihtiyaçları karşılanacak. Tarlada sebze –meyve ilgi istiyor.. hasad zamanı geldi onlar da çarşı pazara  ulaşacak.

Ekonomide her karar birimi üzerine düşeni yapacak.. Ancak ekonomi deyince kaynak yönetimi akla geliyor: değirmenin suyu… Ne zamana kadar bu sürecin kontrolü sürdürülebilirliği devam edecek? Bu satırların yazarı için meçhul.

Ülkede ekonominin değirmenine en büyük suyu taşıyan  “turizm” idi. Şöyle böyle 40 milyar dolar hacime ulaşan bir değer. . 2020 beklentileri için hedef  50 milyar dolara yükselmişti. Ancak bu corona virüs salgını, bütün hesapları altüst etmeye yetti. Sadece Türkiye değil bütün dünya yangın yeri oldu. Ekonomiler yoğun bakıma alınmış hasta misali… sadece ilgi bekliyor. Devlet en büyük karar alıcı olarak elindeki bütün imkanlarla sahaya çıktı.

Ancak para lazım… hem yükümlülükler için para gerek, hem yeni durumu sürdürmek için. Seçenekler çok fazla değil:

Mümkün olan en makul seviyede vergi  tahsilatı sağlamak: bunda beklentiyi büyütmeyelim. Yapılabilecek olanlar belli: belki belli oranlarda birkaç puan artış olur. Hepsi bu.

Yeni vergiler:  Bu konulara hiç girmeyelim. Burası kapalı..

Ancak para lazım.

Dış borçlanma: Sıcak soğuk her türlü para arayışımız devam ediyor. Ancak ülkede kur riski var. Bugün için 7 ₺’den Türkiye’ye gelen dolar yatırımcısı en yüksek faizi dahi almış olsa yarın kur 8 ₺ olursa otomatikman %15 kaybetmiş olacak. Bu belirsizlik onu geri durmaya sevk ediyor. Yabancı döviz getirmiyor. Çünkü “ya kur yükselirse” derdinde.

Bir de siyasi belirsizlikler tabii: s400, Irak, Suriye, Libya hatta Katar, Doğu Akdeniz… her yerde birilerinin acısı var ve bütün bunlara karşı “IMF ile olmaz!  diyen bir siyasi iktidar var.

Enflasyon durgunlukla gevşeme eğiliminde. Faizler de düşecek ancak parasını vadeli mevduata yatıran para sahipleri bu faiz indirimini pek istemedi. Bankalar da yüksek faizle topladığı mevduatı daha düşük oranla satmak istemiyor. Evet, TL faizi hala yüksek ama bir de enflasyon var… Yüksek enflasyonda düşük faiz, mevduat sahiplerinin hiç tercihi olamaz.

Belirsizlik hali devam ediyor. Sermayenin  altın ve dolara kaçma sebebi. Dolar talebi yüksek. Sıcak para ise  bekliyor. Dolar yükseldikçe kurdan dolayı altın da yükseliyor. Ekonomiler bu yüzden bir an evvel harekete geçmek istiyor. Yeniden çarklar dönmeye başlarsa, ekonomi talebi dağıtmış olacak.

Şu gerçeği hiç unutmamak lazım: Ekonomi için asıl mevzu üreten ekonomi olmaktır. Türkiye ekonomisi %60 hizmetler sektörü ile dönen bir ekonomidir. Çay bahçeleri, pastaneler, lokantalar, eğlence mekanları ciddi bir istihdam alanıdır. Buralarının var olması ekonominin üreten yanı olan tarım ve sanayi kesiminin faal olmasına bağlıdır. Üretmeden tüketim olmaz.

Bu yüzden gerekli önlemleri bir an önce hayata geçirip, şu karantina günlerinden çıkıp, yeniden üreten ekonomiye geçmeye ihtiyaç vardır. Milli gelir açısından bakılırsa Türkiye’nin bir günlük üretimi yaklaşık 2,2 milyar dolardır. Ekonominin durmasının maliyeti bu bakımdan her gün artarak devam etmektedir. İstihdamın azalması, evde bekleyen insanlar ise ayrı bir kayıp.

Bütün bunlara rağmen Türkiye için IMF, hala daha seçenekler listesinde yoktur. IMF ekonomik bağımsızlığa engel olarak görülmektedir. Son olarak,  2001 GEG programından geçen bir Türkiye olarak;  bir sürü ek ödev içeren “iş listesi” dün gibi hafızalarımızdadır.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR