Netflix Paradoksu

Geçtiğimiz günlerde Spotify’dan sonra Netflix de ücretlerine zam yapacağını duyurdu. Şirket Türkiye’de üyelik ücretlerine 4 Mart’tan itibaren %31 ile %50 arasında zam yapmaya karar verdi. Dünya çapında 200 milyonun üzerinde kullanıcısı olan Netflix’in geçtiğimiz yıl itibariyle ülkemizdeki abone sayısının 3 milyon olduğu açıklanmıştı. Son zamdan sonra kullanıcı sayısı ne kadar etkilenir, önümüzdeki aylarda göreceğiz.

‘Streaming’ olarak adlandırılan ve İnternet üzerinden müzik ve film gibi eserlere istediğiniz anda, istediğiniz cihazdan erişmenizi sağlayan abonelik sisteminin geçmişte oldukça yaygın olan korsan paylaşımların azalmasını sağlaması açısından oldukça önemli olduğunu biliyoruz.

Geçmişte plak ve kaset, takip eden dönemde ise CD ve DVD gibi medyalara kaydedilen müzik albümleri ve filmlerin çevrimiçi erişiminin sağlanması sayesinde plastik ağırlıklı medyaların üretiminin durma noktasına gelmesi sayesinde bu şirketlerin sürdürülebilirlik açısından çevreye verilen zararları da azalttığı düşünülüyordu.

Ancak, son yıllarda yapılan çalışmalarda durumun hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıktı. Örneğin, 2019 yapılan çalışmalarda Spotify gibi işletmelerin sunduğu çevrimiçi müzik hizmetlerinin çevreye verdiği zararın geçmişteki plastik albümlerin ortaya çıkardığı karbon emisyonundan çok daha fazla olduğu ortaya çıktı. Yapılan analizlerde, dijital ses dosyalarını depolamak ve iletmek için ihtiyaç duyulan plastik ve elektrik üretiminin oluşturduğu sera gazı eşdeğerinin sadece ABD’de 2016 yılında 350 milyon kg olduğu ortaya konuldu.

Oysa ki, ortaya çıkan sera gazı eşdeğerlerinin çevrimiçi müzik dönemi öncesi 1977’de 140 milyon kg, 1988’de 136 milyon kg ve 2000’de 157 milyon kg olduğunu ifade ediliyor. Diğer bir ifade ile, 2016 yılında çevrimiçi müzik hizmetlerinin çevreye verdiği zarar, 2000 yılı rakamlarının iki katının bile oldukça üzerinde!

Netflix’e dönersek, şirketin 2019 yılında yayınladığı raporda Netflix hizmetlerinin sağlanması kapsamında ortaya çıkan küresel enerji tüketiminin %84 artış göstererek 451 bin megawatt/saat’e ulaştığı ifade ediliyor. Raporda, bu tüketim rakamının 94 bininin doğrudan şirket tarafından, 357 bininin ise yayınların küresel olarak tüketicilere ulaştırılması aşamasında tedarik zincirinin diğer üyeleri ile birlikte dolaylı olarak ortaya çıktığı belirtiliyor.

Bu rakamın ABD’de bir yıl boyunca ortalama 40 bin eve güç sağlamaya yetecek düzeyde olduğunu belirtirsek ne kadar fazla olduğunu anlamanız daha kolay olacaktır. Ayrıca, iki yıl önce yayınlanan bir başka raporda, dünya çapında çevrimiçi video servislerinin iletimi ve izlenmesi sonucu ortaya çıkan karbon emisyonunun küresel emisyon düzeyinin yaklaşık %1’ini oluşturduğuna dair bulgular yer alıyor.

Tüm bu veriler, Spotify ve Netflix gibi platformların bir yandan müzik ve sinema sektörlerine can verirken, bir yandan da çevreye ciddi oranda zarar verdiğini gösteriyor. O yüzden de sürdürülebilirlik konusunda ciddi adımlar atan gelişmiş devletlerin ciddi bir paradoks ile karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.

İlerleyen zamanlarda bu konuda değerlendirmelerde bulunmaya devam edebiliriz…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA