Bağımlılık & Güç İlişkisi

1988-1992 soğuk savaşın iki kutuplu dünyasından biri olan Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecini, bunun sonuçlarını ve etkilerini gözlemlemeye çalıştığım Trabzon’daki üniversite yıllarımdır. Hatta bir grup arkadaşla Sarp Sınır Kapısının açılmasının bölge ekonomisine katkıları üzerine bir bitirme tezi de hazırlamıştık.

Tabii ki bu yıllarda maalesef Kafkaslar ’da yaşanan birçok vahim olaylara da tanıklık ettik. Özellikle 1988 yılında Ermenistan Dağlık Karabağ bölgesini Azerbaycan’dan ayırma faaliyetlerini hızlandırmaya başlamıştı. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhak edilmesi, Azerbaycan’da büyük protestolara neden olmuştu.

Sovyet ordusunun tanklarla Bakü’ye girmesi ve masum halkı öldürmesi ile 20 Ocak 1990 tarihe “Kara Ocak” olarak geçmişti.  Amerika’da yüksek lisans eğitimim sırasında bu saldırılara şahit olmuş, Azerbaycanlı bir arkadaşım bir gün yemek yerken o günlere atıfta bulunarak       “Biz o kadar zulüm gördük ki taştan yumuşak ne varsa yeriz” demişti.

1992 Şubat ayında ise Dağlık Karabağ’da saldırılarını yoğunlaştıran Ermenistan Hocalı’da savunmasız 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk 613 Azerbaycan vatandaşını öldürdü. Bu saldırı da tarihte Hocalı Katliamı olarak yerini aldı.

Azerbaycan tüm bu saldırılara karşı koymasına rağmen maalesef olanları engelleyemedi. 1920 yılında Sovyet işgaliyle başlayan süreçte Azerbaycan resmi olarak bağımsız bir devlet olsa da kendi bağımsızlığını ilan ettiği 1991’e kadar Sovyetler Birliği’nin Moskova hükümetine bağımlıydı.

Tüm doğal zenginlikleri de bu hükümet tarafından kullanılıyor ve kontrol ediliyordu. Bu nedenle Azerbaycan’ın bu saldırılara karşı gücü yeterli olmamıştı. Zaten o dönemde askeri ve ekonomik olarak güçlü olmuş olsa bu saldırıları yapmayı da göze alamazlardı.

O yıllarda Türkiye’de kendi gücü ölçüsünde uluslararası kamuoyunda bu saldırıları gündeme getirmiş, kınamış, Türk insanı çeşitli protestolar yapmış ve Azerbaycan’a yardım etmişti.

Trabzon’un Uzun Sokak ve Maraş Caddesi de Azerbaycan için katıldığımız protesto gösterilerine şahittir. Bugün geldiğimiz noktada artık durum değişmiştir. Geçen zaman içinde kendisini daha geliştiren ve askeri olarak daha güçlü hale gelen Azerbaycan, Türkiye’nin hem askeri, hem de uluslararası kamuoyundaki desteği ile meşru müdaafa hakkını da kullanarak 44 gün içinde Ermenistan’ı dize getirmiştir.

Bu sonuç şunu göstermiştir ki, uluslararası ilişkilerde sadece haklı olmak yeterli değildir. Bunun yanında askeri ve ekonomik olarak da güçlü olmak şarttır. Eğer bir ilişkide taraflardan biri diğerine bağımlı ise, bu ilişkide bağımlı olan güçsüz, kendine bağımlı olunan ise güçlüdür.

Bu durum, bireysel, örgütsel ya da devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerin de de birbirinden farklı değildir. Türkiye’nin bu bağımlılıktan kurtulmak için son yıllarda kendi geliştirdiği askeri silahları ve araçları bunun en büyük örnekleridir. Ayrıca pandemi kriziyle birlikte ortaya çıkan tedarik sorunları ise devletlerin uluslararası ticarette birçok ürünlerde Çin’e olan bağımlılıklarını sorgulamaya başlamalarına neden olmuştur.

Her alanda güçlü bir ülke olma umuduyla hoşçakalın…

Sevgi ve Saygılarımla,

Prof. Dr. İsa İPÇİOĞLU