Bu dönemi anlamak: “PANDEMİ EKONOMİSİ”

Böylesi 100 yıl evvel görülmüş. Dünyada neredeyse hiç kimsenin artık hatırlamadığı yeni bir salgın dönemini anlamaya çalışıyoruz.  100 yıl öncesinde 18 ayda 50 milyon kişinin canına mal olan İspanyol Gribi’nden sonra bugün, yeni ve daha korkunç bir tehdit ile karşı karşıya bir yıl geçti.

Bilim ve tekniğin bu kadar gelişmiş olması, bu tehdidin ortadan kaldırılmasına yetmedi. Günümüz insanları daha kalabalık yerlerde yaşadığı için risk daha da yükseldi. Salgın daha etkili, risk ölümcül, hayat durma noktasında. Pandemi ya da  salgın sadece insan hayatına kastetmiyor. Hayatın bütün alanları tehdit altında.

Dünya2019 sonundan beridir, salgına teslim… Bu pandeminin de öyle tez biteceği yok. 2020 yılı Mart ayında Türkiye’yi de etkisi altına alan COVID-19’un sadece bir sağlık sorunu olmadığı görüldü.  Şimdilik yılını doldurmakla birlikte, sadece siyasi iktidar ve sağlık bakanlığının öneri ve yönlendirmeleriyle devam eden bir süreç yaşanmaktadır. Sosyal mesafe, maske ve hijyen üçlemesi ile formüle edilen bu dönemin mottosu uzun yıllar hatırlanmaya devam edilecektir. Ancak etkileri sadece pandemiden kurtulmak olarak kalmayacak; dönem pek çok farklı yanlarıyla da anılacaktır.

Pandemi ile ortaya çıkan korona virüsün kendisi bir sorun olarak görülmekle birlikte; ana mesele, salgın sebebiyle sağlık sektörünün yeterince hizmet veremeyişi ve acze düşmesidir. Sonuçta, yatak ve yoğun bakım gibi alanlarda toplu ölümler, toplumsal infial ve paniği tetikleyecektir. Haliyle bu endişe, sürecin katalizörüdür.. hızlandıracaktır. Panik ve korku salgının hayatın bütününe yönelik etkilerini de arttıracaktır. Kamu yönetimi de düzene çeki-düzen vermekte yetersiz kalacaktır. Dolayısıyla ülkeler de panik durumunda sağlıklı tepkiler veremeyecektir.

Bugün bütün hayatımızı yeniden şekillendiren bu dönemle ilgili en önemli eksik, konunun salt bir sağlık boyutu olarak ele alınmasıdır. Ancak toptan bir hayat tarzı değişime zorlanmaktadır. Bu yüzden pandeminin sağlık dışında, değişime zorladığı alanları da inceleme mecburiyeti doğmaktadır.

Yaşadığımız dönem salt bir sağlık sorunu olmayıp “Pandemi Ekonomisi” gibi olayın sağlık boyutunun dışında hayat bütün alanlarını etkileyen bir konuyu ele almaktadır. Konu tarihi, hukuki, sosyal, psikolojik, teknik ve ekonomik pek çok boyutuyla hayattan bir parçadır. Konu sadece basit bir grip vakasından ibaret değildir. Etkisi uzun yıllar sürebilecek bir sürecin başındayız. Bu süreçte pek çok kitaba konu olacak olaylar yaşanacaktır.  Her zaman konunun uzmanlarını TV’lerde ya da sosyal medyada görmek mümkün.

Şüphesiz COVID-19 pandemisinin ülkeler aşan, sınır ötesi bir boyutu bulunmaktadır. Bu dönemin maliye politikaları, ve devletin gelir kaybına rağmen artan kamu harcamaları nasıl karşılanacaktır? Borç zaten bu dönemin temel sorunu, artan borç yükü nasıl yönetilecektir?

İnsanın olduğu yerde hukuk var. COVID-19 ile yaşanan salgın “Vergi mükelleflerini ne yönde etkilemiş, vatandaşlar azalan vergi ödeme yeteneklerine rağmen kamu harcaması talep etmekten vazgeçmiş mi?” bu sorulara da cevap henüz bulunamadı. Ya daha az refah daha az vergi; ya da borçlanarak da olsa harcamaya devam… Konuya ilişkin ampirik çalışmalara yer yer görülse de henüz olayın vahametini anlamaya ve anlatmaya yeterli değildir. Elbette toplumun transfer toplumuna dönüşmesi bir başka sorun. Az da olsa küçük bir gelirle varlığını sürdürebileceğini düşünen insanlar yeniden çalışmaya ikna edilebilir mi? Salgın her yerde… Başka ülkeler de benzer sorunlarla mücadele ediyor. Devlet destekleri onlar için de yük olmaya başladı.

Konunun bundan sonrası da var tabii… COVID-19 pandemisine ilişkin projeksiyonlar henüz açık değil. Çipli aşılar dahil her şey konuşuluyor da insanlığın hali konuşulmuyor. Halkın gündemi başka, bilim kurulunun başka, sosyal medyanın gündemi bambaşka… Bir de alabildiğine gelişen bir teknoloji var tabii: Yapay zeka, teknoloji üsleri, robotlaşma ve elbette dijital para… “Nereye gidiyoruz?” diyen çok. Sorgulayan çok ama “Gelecek olan yaklaşıyor.” Dünyanın en derin sorunlarının mağdurları ve en savunmasız kesimlerinden olan çatışma ve savaş mağdurları, fakirliğin pençesindeki gruplar da bu salgından nasibini alanlardan… Hayat böyle işte: Biz bir ton plan yapıyoruz ve başımıza teker teker neler geliyor!..

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR