Aşılanan Ekonomi

Ekonominin her yerinden farklı sesler gelirken Türkiye, 2020’nin son dönemindeki sanayi performansı ile aslında neler yapabileceğini gösterdi. Şüphesiz Covid-19 ve Pandemi süreci bir dozer gibi ülkelerin ve ekonomilerin üzerinden geçiyor. İktidarların o mütekebbir halleri, virüs mevzu bahis olunca, süngüsü düşmüş asker durumuna dönüştü.

Haliyle karşımızdaki öyle veya böyle, gözle görülemeyecek kadar küçük ama zararı da bu küçüklüğü ile ters orantılı olan bir virüs… Çaresiziz!.. Yapacak ve yapılacaklar çok sınırlı. 3 milyon virüs yan yana getirilse, bir “pirinç” tanesi ancak eder. Şimdi dünyayı felç eden bu zararlının, bu kadar küçük bir varlık olduğuna nasıl inanabiliriz?.. Ama var ve oluyor işte…

Şimdi her şeye rağmen  ekonomileri yeniden harekete geçirmeye geldi sıra… Yeniden üretim, yeniden istihdam, yeniden tüketim: Turizm, eğlence ve seyahatler. Bundan sonra Türkiye, nüfusunun 2/3’ü  “aktif nüfus” olan bir ülke olarak, bu potansiyeli harekete geçirebilmelidir. 20-50 yaş arası nüfus %45’tir. Böyle bir nüfus yapısı, yaşlanan pek çok Avrupa ülkesi için hayal bile edilemeyecek bir potansiyel demektir.  Bu kadar genç nüfusu ve yenilikçi teknolojilere uyumlu  iş ağları ile Türkiye’nin önü açıktır. Her bir sektörde  girişebilen girişimci kapasitesi ile, Türkiye ne performans sergilese azdır.

2020 canlanan bir ekonomik dönemle yılı kapattı. Açıklanan ihracat rakamları üst üste rekor seviyelere ulaştı. Ancak bir gerçek var ki işsizlik belimizi büküyor. İstihdamın yarıdan fazlası hizmetler sektöründe. Bu rakam %55 seviyelerine yaklaşmıştı ki pandemi başladı. Turizmden, kafe, restoranlara; eğlence sektöründen masa başı pek çok sektöre, hizmetler sektörü istihdamda önemli yer tutuyor. Sadece turizm bile başlı başına bir alan.

Bu ihracat ve sanayi üretim potansiyelindeki artış 2020’yi %1 kadar bir büyüme ile kapatmamıza sebep olabilir. Ancak önümüzde yeni başlayan koca bir yıl var Ekonomilerde birden hiç bilinmeyen, hiç beklenmeyen bir durum ortaya çıktı: Aşı sektörü… Yıllık dünya ekonomisinin %5’ine varan, imalattan, lojistiğine, muhafazasından uygulanmasına bir aşı sektörü oluştu.

Aşının bu durumu onun stratejik bir ürün olmasından kaynaklanmaktadır. Sonuçta aşı her zaman lazım olacak bir durumdadır. Aşı üreten, aşı üretme teknolojisine sahip olan ülkelerin gelen sağlık şoklarına dayanıklı olması mümkündür. Ya bu alanda çalışması olmayan ve sağlık konusunda hazırlıksız ülkeler ne yapsın?

Ekonomilerin her seferinde aşı bulunana kadar bu şekilde tökezlemesi beklenemez. Ekonomiler bir yandan üretimi arttırmaya, istihdam ve talep oluşturmaya mecburdur. Bunun sonrasında büyüme zaten gelecektir. Ancak ekonominin kapanması, üretimin durması geleceğin karartılmasıdır ki buradan bağımlılık doğar: Aşıya bağımlılık, üretime bağımlılık… sonrasında ekonomik bağımsızlığın yok olması kaçınılmaz olur.

1970’lerin sloganlarına geri dönüş başlar. “Kahrolsun Emperyalizm” demekle emperyalizmin ve kapitalizmin kahrolmadığı gibi istenmeyen ve ülkemiz için hiç arzu etmediğimiz durumların gelişmesi kaçınılmaz olur. Üretim, istihdam ve refah bugün için insanları daha fazla mutlu eder görünmektedir. “Benim sadık yârim kara topraktır.” Sözü bir şiir olarak kalmaya devam edecektir. Ekilebilir alanların üçte birinin ekilmediği bir zamanda tarımsal üretim elbette yetersiz kalacaktır.

Konuyu dağıtmadan, 2021’in Mart ayından itibaren, ülkede görünür bir rahatlama, ekonomide de ihtiyatlı bir iyimserlik ortamı hakim olacaktır. Bunun yıl sonu ekonomi hedeflerine yansıması hükümetin hedefleri ile uyumlu olacaktır.

Yeni normal ya da kontrollü normal ile özellikle turizmde, yeniden 50 milyon turist rakamlarına ulaşmanın birkaç yıl alacağı gerçeği unutulmamalıdır. Şimdi yapılması gereken mevcut  işletmelerin kriz sürecindeki desteklerinin sürdürülmesidir. Mevcut işletmelerin iflasına ve icra yoluyla tasfiyesine müsaade edilmemelidir. Yükümlülükleri desteklenmelidir. Bir çırpıda 100 milyarı aşan bir yapılandırma görülmüştür. Bunun tahsilatının da doğru yönetilmesi şarttır.  Öncelikle nakit desteği, sonrasında piyasa faizlerinin altında kredi desteği sağlanmalıdır. Yoksa işletmeler yapılandırdıkları borç ve taksitlerini dahi ödeyebilme kapasitesini kaybetmiştir.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR