Wayfair Efsanesini neden bu kadar çabuk unuttuk?

Bundan tam dört ay önce oldukça ürkütücü bir komplo teorisi dünya çapında sosyal ağlarda hızlı bir şekilde yayılarak efsane haline gelmişti. Komplo teorisi diyorum, çünkü paylaşılanlar ne kadar ürkütücü olsa da resmen kanıtlanamayan iddialara dayanıyordu. Wayfair skandalı olarak bilinen bu iddialara göre bir online mobilya mağazasında değerinin oldukça üzerinde fiyatlandırılan bazı ürünler esasen çocuk ticareti için paravan olarak kullanılıyordu. Diğer bir ifade ile, çocuk kaçakçıları ellerindeki çocukları bazı mobilya markalarının kod adı ile ilgili e-ticaret mağazası üzerinden pazara çıkarmıştı ve ürünlerin fiyatı yüksek tutularak sıradan bir mağaza müşterisinin yanlışlıkla ilgili ürünlerin siparişini vermesinin önüne geçilmiş oluyordu.

Takip eden günlerde iddiaların benzerleri ülkemizdeki bir e-ticaret sitesi için de ortaya atıldı. Kısa bir süre içerisinde hem ülkemizdeki hem de ABD merkezli mağaza ile ilgili iddiaların asılsız olduğuna dair açıklamalar ve belgeler ortaya konularak sosyal ağları saran bu komplo teorisinin doğru olmadığı ifade edildi. O dönemde bu konu ile ilgili yazmamı isteyenler olmuştu ancak gelişmeleri takip etmeden yorum yapmanın doğru olmayacağını düşünerek konuya ilişkin paylaşımda bulunmamayı tercih etmiştim. Çünkü, sosyal ağlarda paylaşılan pek çok dezenformasyonun doğruluğunu teyit edebilmek çoğu kez zaman alabiliyor.

Aradan tam dört ay geçti ve bugün neredeyse hiç kimse bu iddiaları hatırlamıyor bile! Peki bu bir tesadüf mü? Gündemden hiç düşmeyen Covid-19, aşı ve 5G ile ilgili komplo teorileri miydi acaba Wayfair skandalının tamamen hafızalardan kazınmasına sebep olan şey? Takip eden süreç içerisinde iddiaların kısmen bile olsa doğruluğuna ilişkin komplo teorilerinin sosyal ağlarda paylaşılmasının kesilmesi hakikaten şaşırtıcı geldi bana.

Daha ilginç olan şey ise Google’da “Wayfair” ile ilgili bir araştırma yaptığımda karşıma çıkan ilk 100 sonucun yanı sıra son bir ay içerisinde yayınlanan haberlerin tamamına yakınının sadece şirketin başarıları ile ilgili olmasıydı! Buradan da geçtiğimiz Temmuz ayında şirketin adının karıştığı bu skandalın etkilerini unutturabilmek için yoğun bir şekilde online itibar yönetimi çabalarına giriştiği anlaşılıyor. Oldukça ürkütücü bir skandalda ismi geçen bir işletmenin sosyal medya gibi kişi ve kurumların rahatlıkla yıpratılabildiği bir ortamda ciddi yaralar almadan böyle bir krizi atlatabilmesi derslere konu olabilecek kadar önemli.

Bu olay aslında dijital hafızamızın sınırlarını da sorgulamayı gerektiriyor. Örneğin, ‘Mavi Balina’ ya da ‘Momo’ gibi bir zamanlar ebeveynlerin korkusu haline gelen sosyal medya söylentileri nasıl oldu da artık unutulup gitti, hiç merak ediyor musunuz? Bir sonraki yazıyı da o efsanelere ayıralım isterseniz…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA