Reel Ekonomi ve Üç Kâğıt

Ekonomi deyince döviz, borsa, faiz sarmalında kaybolmadan sanayinin dişlilerinin dönmesine bakmak gerekmektedir. Açlık ve yoksulluğa karşı güzel ülkemin  iyilik meleği, dernek ve vakıfları kadar; komşuluk ve mahallelilik hukukunu işleten güzel insanları da  takdire şayandır. Şimdilerde sadece döviz kuru üzerinden uzun yorumlar yapan ekonomi uzmanlarının söyledikleri, bazen abartılı olabilse de çok da göz ardı edilmemelidir.

Ekonomi için asıl olan üretimdir. Bunun tarım, sanayi veya turizm gibi, inşaat gibi  hizmetler sektöründen hangisinin olması gerektiği ikinci aşamada gelir. Bilinmesi gereken ekonomik faaliyetlerin  reel piyasa ile ilgili kısımlarına  öncelik vermek gerekir.  Ekonominin çarkları dönmelidir. Sonuçta para dediğimiz ya da kağıt üzerinde çek senet yazıvermeyle ilgili bir çaba anlık bir konu olmakla beraber, üretimin kesin olarak bir zaman maliyeti vardır.

Hele ki tarımsal üretim kesinlikle güz yağmurunu, kışı, baharı ve güneşi bekleyecektir. O yüzden bugün için  1 ₺ fiyat biçilen bir kg soğan bir sene sonra 1 $ ( 8 ₺)  bile ederse şaşırmamak gerek. Bazen bir yıl aşırı yükselen fiyatların ertesi yıllarda düşük olması ekonominin kuralları ile açıklanmalıdır.  Ekonomi her bir durumu, kendi kural ve şartları ile açıklayabilmektedir.

Tarımsal nüfus 6 milyon kadar iken, turizmde çalışan sayısı 3,5  milyona ulaşmıştır. Sektörlerden bağımsız plan program yapılması mümkün değildir. Devletin de bu durumda, üretimin devamı konusunda üzerine düşeni yapması beklenir. Son olarak Rusya’da kışın başlangıcı Antalya’ya gelen Rus turist sayısının artışı konusunda etkili olmuştur. Otellerin geçirdiği zor dönemi kimse göz ardı edemez.  Pandemi politikaları ile ne ekonomiyi feda etmek mümkün; ne de ekonomi adına insanımızı feda etmek…

Ekonomi sadece ekonomiden ibaret değildir. Doların yükselişi bu yüzden, sadece ekonomik gerekçelerle açıklanamaz. Kurdaki artış, siyasi ve jeopolitik pek çok riskleri beraberinde getirmektedir. Bu yüzden ülkeler inceden inceye doların rezerv para olmasına karşı birtakım önlemler peşindeler. Doların sahibi ABD, nakite ihtiyacı olduğunda bir kağıda para basarak, adına “dolar” deyip satın alma gücü oluşturabilmektedir.

ABD ekonomide ikinci çeyrek büyümesi %-32  olarak açıklanmıştır. Bu küçülmedir..  Yıl sonunda ekonomideki  en küçük bir azalmanın dahi, kimlerin gelirinde ne ölçüde azalmaya yol açtığı önem kazanmaktadır.  Ülkede, pandemi sonrası yaklaşık 40 milyon işsiz oluşmakta ve ülke seçime gitmektedir. Buna rağmen  Amerikan merkez Bankası (FED) bastığı para miktarını ikiye katlamış durumdadır. Borç olmuş 22 trilyon dolar… Bütçe açığı sadece bu sene için 3 tr dolar olarak hesaplanmaktadır. ABD Milli Gelirini aşan bir borç vardır. Halen daha kongreden borçlanma yetkisi alan Trump hükümeti, borçlanmaya devam etmektedir.

Bunun için sadece kur üzerinden politika belirlemek doğru değildir. Bir tek kura bakarak ekonomi anlaşılmaz ve yönetilemez. Bu konuda taraf olan Hükümet, üretici ve tüketicilerin sürekli bu süreçle ilgili birbirlerini bilgilendirmesi, alınacak önlemler ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması şarttır. Her bir ekonomik faaliyetin etkileri araştırılmalıdır.

Başta sorumluluk hükümettedir. Yetki ve irade ondadır. Elinde bu sorunla başa çıkabilecek en önemli enstrümanlara sahip olan odur. Öncelikle bu konuda gereken güven ortamının sağlanması ve kamuoyu ile bu politikaların sonuçlarının paylaşılması önem arz etmektedir.  En kısa sürede dolarla yaptığı işlemleri derhal iptal etmesi, yerli ve milli ürün tercihini teşvik etmesi, kamu alımlarında, ihalelerde yerli üretimin kayırılması gerekmektedir.

Merkez Bankası, “…fiyat istikrarından sorumlu” bir kurum olarak, onun da elinde birtakım araçlar vardır. Bu konunun açık iletişimle bilgilendirilmesi, sonuçlarının paylaşılması esastır. Belki  kredi kartları limitleri kadar, yerli ürünlerde taksitlerin arttırılması ve  yeni teşvikler ekonominin dişlilerinin dönmesinde etkili olacaktır.

Üretici kesim de ithalat yerine içeride üretim imkanlarını zorlamaktadır. Bu ithal ikameci yönelim, ihracatın düzenli artışına sebeptir. İhracat teşvikleri ve döviz kazandırıcı işlemler şimdilerde daha da önem kazanmaktadır.

Vatandaşın da dövize olan talebinin azalması, TL getirisinin artması ve ithalata dayalı tercihlerini ötelemesi, “yerlisi varken”  ithalatı tercih etmemesi esastır.

Son husus “döviz talebidir.” Döviz de nihayetinde  TL ile alınıp satılan bir “maldır.” İhtiyacı olmayan bu fiyattan döviz almasın. Yabancıların da 3 ₺ –  5₺ ‘den getirdiği dövizi 8 ₺ ‘den bozdurup çıkması beklenmemelidir. Konunun esas noktası herkesin bu konuda farkındalık içerisinde olduğudur. Ekonomide sonsuz iniş ve sürekli çıkış yoktur. Kura bağlı her türlü işlemler ve süreçler gözden geçirilmelidir. Sadece dolara  bakıp ekonomi konuşanlara itibar edilmemelidir.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR