Temel insani durum olarak yalnızlık

İnsan, yalnız bir varlıktır. Dünyaya yalnız gelen insan, tecrübeleri sonucunda yalnızlık durumunu keşfeder ve yalnızlık içinde  öleceğini idrak eder. Kişi, yalnızlık durumu içinde her şey ve herkes hakkında düşünür, duyar, duygulanır ve yaşar. Hayat macerası aslında bir yalnızlık macerasıdır. Yalnız olmak, insanın doğal olarak sahip olduğu bir durumdur.Yalnızlık durumunu hayat macerası olarak dolu dolu ve doya doya nasıl yaşayacağımız sorusu, herkesin önünde duran çetin bir meydan okumadır. Yalnızlık, insan olmamızı hissettiren  durum olduğu gibi, omuzlarımıza yüklenilen büyük yüktür.

 Kişi, diğer insanlarla ve şeylerle bağlantı haline geçmeyi,  diğer insanlara  bağlanmayı  doğduktan sonra öğrenmektedir. Bağlanma ve yalnızlık aslında  birbirinden koparılmayacak durumlardır. Yalnızlık hali, insan için sıkıntı olmadığı gibi, sıkıntı kaynağı da değildir. Kişi, yalnızlığında diğer insanlara bağlanmayı ve ulaşmayı öğrenmektedir. Yalnızlık durumu olmadığında kişinin,  diğer insanlara bağlanmayı ve ilişki kurması  mümkün olmayacaktır.

Yalnızlık ve yalnız kalmak aynı şeyler değildir. İkisinin karıştırılmaması önemlidir. Yalnızlık veya kendini dinlemek, kişinin sübjektif olarak kendi insani durumu hakkında ne düşündüğü, ne hissettiği ve nasıl davrandığıyla ilgilidir. Kişi,  insanlar arasında  dahi yalnızlık halini tecrübe edebilir. Yalnızlık, bir duygu ve düşünce halidir.  Yalnızlık,  varlığın bir oluş halidir. Yalnız kalmak ise kişinin  bilinçli ve kasıtlı olarak sistematik bir şekilde kendisini diğer insanlardan ve  çevreden çekmesidir, yalıtmasıdır ve izole etmesidir. Yalnız kalmak,  objektif bir durumdur.  Yalnız kalmak, bir oluş hali değildir. Yalnız kalmak, yalnızlığın aksine bir olma durumudur. Yalnız kalmak,  varlığımıza   izolasyonu  objektif bir durum olarak dayatma çabasıdır. İnsana sıkıntı veren ve boğan  durum, dayatmacı niteliğe sahip yalnız kalma  teşebbüsüdür.Yalnızlık, kişinin kendi değerini keşfetmesini içerirken, yalnız kalma ise kişinin kendisini değersiz hissetmesi sonucu hayattan ve dünyadan kaçışını  kapsamaktadır. Yalnızlık durumunu yaratıcı ve verimli bir hayat tecrübesine dönüştürme olgunluğunu gösterenler, kendilerini yalnız kalmanın kalıplarına hapsetmemektedirler.

Yalnızlık, kişinin varoluşunun  merkezinde bir boşluk hissetmesidir. Varoluşun derinliklerinde hissedilen boşluk, bir  bunalım, depresyon ve çaresizlik durumu değildir. Kişi,   bu boşluk sayesinde kendisini özgürce özgünce  oluşturabilmektedir. Varoluşsal boşluk, varoluşsal tıkanma, donma veya durma değildir. Varoluşsal boşluk, varoluşsal oluş ve dolmanın zeminini ve dinamiğini oluşturmaktadır.Yalnızlık, formel olarak  diğer insanlarla  beraber olma ve bir şeyler yapma hali değildir. Yalnızlık,  kendinle, insanlarla ve evrenle varoluşsal olarak sahici anlamda  bağlanmak için bağlar oluşturma tecrübesidir. Yalnız kalmak, yüzeysel olarak diğer insanlarla birlikte olma veya bir  şeyler yapma veya diğer insanlardan uzaklaşmayı içerirken, yalnızlık ise   bağlanma arayışıdır.

Kendi varoluşumuzu   hiç kimsenin anlamasına  imkan yoktur. Aslında biz bile  kendi varlığımızı ve var oluşumuzu anlamaktan aciziz. Kendi varlığımızı tam olarak  dışarıya aktarmamız mümkün değildir. Mutluluğun resmini hiçbir ressam asla çizemeyecektir, çünkü  her insan mutluluğu, acıyı, coşkuyu ve hüznü kendince yaşamaktadır. Mutluluğun resmini çizebilirmisin şeklindeki derin bir soruyu  Abidin Dino’ya soran Nazım Hikmet, aslında varoluşunun yalnızlık halini ifade etmeyi istemiştir. Nazım’asübjektif  özlemlerini ifade eden bir şiirle karşılık veren Abidin Dino, “mutluluğun resmini çizmeye ne tualin, ne boyanın yeteceğini” ifade   ederek yalnızlık durumunun sınırsızlığına ve derinliğine vurgu yapmıştır. Biz hayatı ve dünyayı kendimize özgü bir şekilde tecrübe ederiz. Dünyayı ve hayatı  kendimize özgü şekilde tecrübe etmemiz bizi, diğer insanlardan ayırmakta, bizi yalnızlık durumu içinde oluşan bir varlık olduğumuz gerçeğiyle yüz yüze bırakmaktadır. Dünyayı ve hayatı ayrı bir varlık olarak tecrübe ettikçe, aynı zamanda diğer varlıklarla bağlar ve bağlantılar oluşturmanın yollarını keşfetmekteyiz.

Yalnızlığı  kesin olarak ortadan kaldıracak hiçbir kurum veya ilişki biçimi yoktur. İnsanların yalnızlık durumlarında ne yaptıkları veya yapacaklarına karar vermeleri, kendilerinin bileceği  bir şeydir. Yalnızlık durumunu kabul etmek ve onu aşmaya çalışmak önem taşımaktadır. Yalnızlığı kendimiz için bir hapishaneye dönüştürmeden, onu bir özgürlük ve oluş yolculuğuna dönüştürmek  şeklinde büyük ve çetin bir  meydan okumayla karşı karşıya bulunuyoruz. İkbal, yalnızlığa mahkum olmadığımızı söylemektedir. Yazımızı Muhammed İkbal’in  yalnızlık durumunun aşılarak umutla zincirlerin kırıldığı bir oluş  halinin gerçekleştirilmesini ifade eden mısralarıyla bitirelim:

Yıldızların ötesinde başka âlemler de var

Aşkın da henüz türlü türlü imtihanları var

Sadece yaşamdan ibaret değildir bu fezalar

Burada yüzlerce başka kervanlar da var

Şu renk ve koku âlemiyle yetinip kalmasana

Başka çemenler başka aşiyanlar da var

Bunlardan biri kaybolduysa, neden gamlanasın

Ah u figan dolu daha nice makamların var

Sen şahinsin görevinse uçmaktır senin

Karşında daha nice gökler var

İşte bu gün ve gece arasına sıkışıp kalmasana

Başka zaman, başka mekânlarında var

Kalabalıklar içerisinde yalnız olduğum günler gelip gitti

Artık sırlarımı paylaşacağım nice insanlar var.