Sosyal medya tiranları

Geçtiğimiz günlerde Facebook’un tepe yöneticilerinden Sheryl Sandberg teknoloji dünyasında yaşanan ‘ekrana başında geçirilen sürelere’ yönelik savaşları gündeme getirerek “Teknoloji dünyasında her bir dakika dikkatinizi çekebilmek için rekabet halindeyiz. Her gün telefonunuzu elinize alıyorsunuz, çocuklarım mesela telefonu ellerine alıyorlar ve TikTok’tan çıkmıyorlar.” demiş. Kendisine TikTok ile ilgili endişelerinin sebebi sorulduğunda ise “Elbette endişeleniyorum … çok büyükler, çok hızlı büyüyorlar, büyük rakamlara bizden hızlı erişiyorlar.” itirafında bulunmuş.

Sandberg TikTok’a yönelik “O uygulama Çin merkezli işletmeye ait, eğer insanlar (kişisel) verileri konusunda endişeleniyorsa, sanırım burada yeterince endişelenecek durum söz konusu.” sözleri ile tıpkı Reddit CEO’su Steve Huffman gibi TikTok’un sahibi olan Çin kökenli teknoloji devi ByteDance’ı hedef göstermekten kaçınmamış.

Hedef kitlesi ergenler olan bu uygulama geçtiğimiz yıl FTC tarafından 13 yaş altı çocukların kişisel bilgilerini ailelerinin izni olmadan topladığı için çocukların çevrimiçi korunmasına yönelik yasaya muhalefet suçundan $5.7 milyon cezalandırılmış ve güvenlik ayarlarında iyileştirmelerde bulunmak zorunda kalmıştı.

Daha önce bir yazımda ifade ettiğim gibi TikTok’u kullanmadığım gibi oldukça da itici buluyorum. Benim açımdan TikTok tıpkı Amerika merkezli diğer sosyal ağlar gibi kişisel verilerle beslenmesi sebebiyle dikkatli kullanılması (mümkünse uzak durulması) gereken dijital hayatın yeni normallerinden birisi. Kişisel verileri ele geçirme çabaları açısından sabıkası kabarık olan Amerika merkezli teknoloji devlerinin TikTok’a yönelik algı yönetimi çabalarını gördüğümde ise ister istemez tabiri yerindeyse “dinime küfreden Müslüman olsa” deyişi aklıma geliyor.

Eskilere gitmeye gerek yok, oldukça güncel örneklerle ifade etmeye çalışalım. Geçtiğimiz günlerde Bloomberg’de yayınlanan bir raporda $130 milyar değerindeki çevrimiçi reklam pazarına hâkim olan Google’ın reklam verenlere, haber yayıncılarına ve tüketicilere zarar verdiği açıklanarak Adalet Bakanlığı’na şirkete karşı antitröst davası için yol haritası sunulduğu ifade ediliyor. Raporda Google’ın sahip olduğu teknoloji altyapısı sayesinde çevrimiçi reklamcılıkta bir güç ve kontrol sistemi oluşturmak için bilişim sektöründe bazı satın almalar gerçekleştirdiği, ardından da bu gücü rakipleri dışlamak ve pazarı tekeline almak için kullandığını anlatılıyor.

Cambridge Analytica skandalı ile ciddi yaptırımlar ile karşı karşıya kalan bir diğer teknoloji tiranı Facebook cephesinde de durum farklı değil. Yine geçtiğimiz hafta AB tarafından özellikle Facebook başta olmak üzere sosyal medya devlerinin dezenformasyona imkân sağlayan ticari uygulamalarında ciddi iyileştirmeler gerçekleştirmemeleri durumunda daha katı düzenlemeler ile karşı karşıya kalacakları hususunda uyarı niteliğinde bir açıklama geldi.

Facebook ise güzel bir zamanlama ile bu açıklamanın yapıldığı gün özellikle siyasi içeriklerden hangilerinin kaldırılacağına sembolik olarak karar verme yetkisine sahip bağımsız bir temyiz kurulu oluşturdu. Böylelikle, Zuckerberg kendi oluşturduğu ‘istediğini yapan mahallenin şımarık çocuğu’ imajından yine kendi çabaları ile kurtulmak için bir kez daha “bakın ne isterseniz yapıyorum” tadında gayrısamimi bir girişime imza atmış oldu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken sosyal medyanın üç atlısından Twitter da boş duramazdı elbette! Son zamanlarda Trump ile yaşadıkları güç savaşlarında son kozlarından birisini kullanan şirket,  başkan’ın paylaştığı twitlerden birisine teyit uyarısında bulunan etiket ekleyip “Trump’ın bu paylaşımları, oylama sürecine ilişkin yanlış bilgiler içeriyor olabilir. Bu nedenle de uzaktan oylama sistemine ilişkin daha fazla bilgi paylaşmak için bu tweete ‘bilgiyi doğrulama’ etiketi ekledik.” şeklinde açıklamada bulundu.

Bu duruma çok sinirlenen Trump, Twitter’ı, “ifade özgürlüğünü kısıtlamak” ve “seçimlere müdahale etmekle” suçlayarak ivedilikle sosyal medya platformlarını hedef alan bir başkanlık kararnamesi imzaladı. Kararname sosyal medya şirketlerine yönelik yasal korumanın azaltılması ve bu şirketlerin daha sıkı denetlenmesi öngörülüyor.

Kararnameyi kısa bir metinle eleştiren Twitter ise bir yandan da Trump’ın bir mesajına erişimi ‘şiddeti yücelttiği‘ gerekçesiyle sınırlandırırken, çatışmaya ihtiyatlı yaklaşan Zuckerberg “Facebook’un paylaşımların doğruluğu konusunda hakemlik gibi bir görevi” olmadığını ifade ederek kavgada Trump’tan yana bir tavır sergilemeyi tercih etti.

Bu yazıyı hazırladığım sırada Trump ile Twitter arasındaki atışma devam ediyordu. Beyaz Saray tarafından Trump’ın sansürlenen paylaşımı tekrar paylaşılınca, Twitter bu paylaşıma erişimi de sınırlandırdı. Bunun üzerine aynı günlerde İran dini liderinin cihat paylaşımını sansürlemeyen Twitter’a tepki gösteren Beyaz Saray ve FCC başkanı Twitter’ı “görevi kötüye kullanmakla” ve “hizmet şartlarını yerine getirmemekle” suçladı.

Maalesef yukarıda kısaca değindiğim tüm gelişmelerin ardında $130 milyar reklam pazarı ile geçtiğimiz hafta İsveç’te resmen kullanıma başlayan ve küresel olarak herkesin ağzının suyunu akıtan 5G pastasından pay alma çabaları yatıyor. Demokrasi, konuşma ve bilgi alma özgürlüğü, dezenformasyonla savaş vs. hepsi birer gerekçe. Bu süreçte kimler kazanır, kimler kaybeder anlayabilmek için ise en azından başkanlık seçimleri tamamlanana kadar izlemeye devam etmemiz gerekecek.