SABAH EZANINI DİNLERKEN

SABAH EZANINI DİNLERKEN [1]

Semîha Cemâl Erguvânî [2]

Yay. Haz.: Âdem EFE [3]

Sabah ziyâları, yavaş yavaş çözülen taze, semen-bû saç demetleri gibi dağılıyor. Ezan sesleri şimdi sustu. Fakat hâlâ pür-ümit ve aşkla dolu gönüllerde büyük, vecd-kâr akisleri titriyor: “Yâ Hazreti Allah” Oh, bu bestenin ne nihâyetsiz, ne lütufkâr bir muhabbeti var!

Şüphesiz ışıklar bile anlayarak, nihâyet hislenmeğe ve uyanmağa başlaya tepelerin üstünde zevkten bi-huş, manadan mest olan gözlerini kırpıyorlar ve artık kapamak üzere süzüyorlar.

Böyle her gece, sabaha karşı göğün ve dünyanın kendi kendine canlandığını, hislendiğini görmek ne kadar zevkli.

Ah, ufkun yeşil ziyâlarla, açıldığını, toprağın uyanarak aşkla titrediğini ve kalbinin çarptığını hissetmek için bütün perdeleri açmak isterim. Bu gece, Allah’ın beni kanım ve kalbimle bir meş’ale gibi yakmasını, beni coşkun bir nehrin, ateşten bir nehrin feyezânıyla diriltmesini; beni bir âhtan, kendi aşkının âhından ibaret kılmasını isterim.

Nafile bekliyorum. Perdeleri beyhûde açmışım. Ufku ve toprağı tekmîl sis sarsmış. Açılan göğü, kıpırdanan aydınlıkları göremeyeceğim. Fakat neme lâzım, ben demin Allah için, yalnız Allah için ağladım ve âh, döktüğüm küçük yaş damlaları öyle can ve aşk dolu idi ki; yalnız bir tanesi için bütün kâinâtı secde ile fedâ ederdim. Yalnız O’nun ismini söyleyerek sarhoş olmak; en güzel suları içmekten, en serin ve berrak göğüslere kalbini koymaktan, en büyük besteleri dinlemekten daha güzeldir.

Gece kuşunun titreyerek bana kadar geldiğini ve sürünerek birçok şeyler söylediğini, kanatlarında kutsî ateşten getirdiğini isterim.

Uyanarak cıvıldayan serçelerin göğsünde, dalların, yaprakların hareketinde, nesîmin televvününde ibâdet iştiyâkı çağlıyor. Kumrular yeni doğmuş bir hayatla karşı karşıya söyleşiyorlar, canlarını damla damla aşka kurban ediyorlar. Kurban olan cana eğilmeyecek nefha yoktur. Eğilmeyecek sehâb, eğilmeyecek terâne, eğilmeyecek can yoktur. Saba o canın aşkına secde eder. Erguvânî sabah ziyâları secde eder. Bizâr, havâbide nice yürekler secde eder.

Sen seher vaktini seyret. Dirilen âlemde mutlak nabzının darbetini, teninin sıcaklığını, kalbinin aşkını bulacaksın.

Sözlük

beyhûde: boşuna, gereksiz.

bi-hûş: sersem, deli.

bizâr: bezmiş, tedirgin.

darbet: atmak, çarpmak.

feyezân: taşma, coşma.

havâbide: uykuya dalmış, uykuda.

iştiyâk: arzu, iştek.

nefha: güzel koku, esinti, diriltici nefes.

nesîm: hafif hafif esen, hoş ve latif rüzgâr.

sehâb: bulut.

semen-bû: yasemin kokulu.

televvün: renk değiştirme, renkten renge girme.

terâne: nağme, ezgi, ses.

ziyâ: ışık.

[1] Bu çeviri-yazı, Semiha Cemâl Hanımefendi’nin, Mihrâp, Sene 1, C. 1,  S. 15-16, 1 Temmuz 1340/28 Zilkade 1342/1 Temmuz 1924 tarihli nüshanın, 479-480 sayfaları arasında Osmanlı Türkçesi’yle yayınlanan yazısının günümüz harflerine aktarılması suretiyle hazırlanmıştır. (Yhn).

[2] Semîha Cemâl, 1906-1936 yılları arasında yaşamıştır. İstanbul Dârülfünûnu’ndan mezun olduktan sonra Çapa Kız Muallim Mekteb’nde sekiz sene psikoloji okutmuştur. Eflâtun Külliyâtı ile Marc Orel ve Epictet’i tercüme etmiştir. Ölümünden sonra derlenen bir de Gül Demeti isimli bir nesir kitabı vardır. Bkz https://www.facebook.com/168363843368932/photos/sem%C3%AEha-cemalin-%C5%9F%C3%A2n%C4%B1ndakalem-dostun-kap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1-%C3%A7almadan-evvel-bu-kap%C4%B1n%C4%B1n-bir-ezel-v/1100791703459470/, (e.t. 27.04.2020), (Yhn).

[3] Prof. Dr.; Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF. ÖÜ.; e-posta: ademefe @sdu.edu.tr