Ben iyimser mi doğdum

Bu Corona günlerinde iyimserlik denemeleri ile başladım, şimdilik öyle de devam etmek istiyorum. Milletimizin gerçekçi bir iyimserlik felsefesine ihtiyacı olduğunu bu salgın günlerinde her gün daha fazla görüyorum.

Bu iyimserlik denemelerini yazmaya başladığımda okuyuculardan “Sizin için kolay, iyimsersiniz tabii” yorumları geldi. Yani zaten iyimser doğmuşsunuz diyor okuyucular bana. Şimdi buna cevap vermeden önce bir konuyu açıklayayım:

Mühendisler yapı itibariyle kötümserliğe yatkındırlar. Çünkü seneler boyunca yaptıkları makinenin, kurdukları binanın, yarattıkları sistemin en ufak bir çökme ihtimalini bile düşünmek üzere eğitim almışlardır. Yaptıkları eserler çökerse, bir binanın çökmesi, bir sistemin patlaması gibi, çok büyük zararları olabilir çünkü. Bu nedenle, eğitim ve yaptıkları iş gereği kötümserliğe çok daha yatkındırlar. Evet, çözüm bulmaya, tedbir almaya çalışırlar ama sonuçta gözleri devamlı en düşük ihtimalli kötümser sonuçtadır. Yıllar boyunca bu özellik kişisel yaşamlarına da bulaşır.

Şimdi niye bunu anlattım, tahmin edersiniz diye düşünüyorum. Ben de mühendislik, makine mühendisliği eğitimi aldım! Dolayısıyla, “İyimserlik sizin için kolay, zaten siz iyimser doğmuşsunuz” yorumu çok yanlış diyorum ve hatta hiçbir şey bundan daha yanlış bir düşünce olamaz diye artırıyorum. Belirttiğim gibi hem mühendislik eğitimi gereği hem de biraz yapı itibariyle aslında aşırı gerçekçi olduğum için kötümser bir insandım. Aşırı kötümser olmasam da her işin kötü tarafını görüp, ona göre tedbir alma özelliği, karakterimin en önemli yanıydı. Tedbir alma bağlamında hâlâ böyleyim ama artık iyimser bir adamım. Ama bu iyimserliği kazanmam, büyük bir mücadele sayesinde oldu. Peyami Safa’nın çok sevdiğim bir sözü vardır: “Şüpheden doğmayan iman piçtir.” der Peyami Safa. Benim iyimserliğim de kötümserlikten, karamsarlıktan doğdu. Yine Peyami Safa şu an kelime kelime hatırlayamadığım bir yazısında şu manada bir şey söylüyordu: “Benim imanım günlerce, yıllar boyunca inançsızlığa karşı verilmiş bir mücadelenin ürünüdür.” Aynen benim iyimserliğim de aynı bu şekilde doğmuştur. Yıllarca süren bir mücadele ile iyimser olabildim ki hâlâ bazen içimdeki kötümser kendini göstermeye çalışır. İyimserliğime karşı darbe yapmaya çalışır. Ama büyük bir güç ve şiddetle ait olduğu yere, yani çözülmeye, yok olmaya gönderilir.

Peki, bu mücadeleyi nasıl verdim? Hangi teknikleri kullandım? Ne yaptım? En başta iyimser yazarları okudum. Yazar derken özellikle filozofları kastediyorum. Optimist filozofları derinlemesine inceledim. Kimdi bunlar? Büyük filozof Alain mesela en başta. Alain’in üç ciltlik Söyleşiler denemeleri, Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından altmışlı yıllarda ilk olarak çıkmıştı ki yeni baskıları da piyasada var. Yine onun Minerva veya Bilgelik ve Mutlu Olma Sanatı adlı kitapları iyimserlik konusundaki klasik felsefi metinlerdir. Descartes, özellikle Ahlak Üzerine Mektuplar’da neden iyimser olmamız gerektiğini felsefeye dayanarak anlatır. Alain’in öğrencisi Andre Maurois mesela. Onun Bir Gence Açık Mektup, Hisler ve Adetler ve Yaşama Sanatı adlı felsefî kitaplarını genç veya yetişkin herkese tavsiye ederim. Yetişkin de dedim dikkatinizi çekerim çünkü kültürümüzde yetişkinlerin kendilerini değiştiremeyeceklerine, geliştiremeyeceklerine dair çok ama inanılmaz derecede çok yanlış bir inanç var. Nurullah Ataç yazmıştı bir denemesinde, Alain’in çok geç keşfettim, okudukça Alain’in iyimserliğinden etkileniyorum diye. Keşke gençlikte okusaydım diye de eklemişti. Nurullah Ataç bile ileri yaşına rağmen ve Alain’in iyimserliğinden etkilenmesine rağmen “Keşke gençliğimde okusaydım” diyebiliyor. Ne kadar da saçma sapan bir düşünce! İşte bu düşünce bizi öldüren, yaratıcılığımızı kör eden bir düşünce. Bundan zayıflık felsefesinden kurtulmamız gerekiyor.

Evet, okuyarak, özellikle derin iyimser filozofları okuyarak bu noktaya geldim. Bunun yanı sıra bizdeki gerçek tevekkül inancına çok benzeyen Stoacı felsefenin de tüm eserlerini okudum diyebilirim. Stoacılar iyimser sayılmazlar, hatta kötümserlikle de suçlanmışlardır ama bence Stoacılar da kısmen de olsa bize yardımcı olabilir bu konuda. Stoacı felsefe konusuna daha başka bir denemede gireceğim. Bunun yanı sıra bütün kutsal kitaplar da iyimserlik ve ümit aşılayan derin metinlerdir. İnançlı olun veya inançsız olun fark etmez. Bu metinler, iyimserlik arayacak şekilde okursanız çok büyük ümit ve optimizm metinleridir. Ben özellikle Kuran’ın Yaşar Nuri Öztürk mealini okurken, ‘hüsn’ kelimesini iyilikten daha çok ‘güzellik’ olarak çevirmesiyle, Kuran’ın iyimser tavrını ortaya çıkardığını görmüştüm ve iyimserlik bağlamında çok etkilenmiştim.

Bunların dışında yazılacak çok daha fazla eser var ama şimdilik bu kadar diyelim. Tabii ki yalnızca bu eserleri okuyarak iyimser olmadım. Benim kötümserliğim derin olduğu için bu eserleri inanmayabilirsiniz ama onlarca kere okudum, beynime kazınsın diye. Başucu eserleri yaptım. Ayrıca, kendi kendine telkinle, iç diyalogla büyük bir mücadele vererek gerçekçi bir iyimserlik felsefesi kendime göre en azından oluşturabildim.

Kısacası, yapı olarak iyimser değilim. İyimserliğim, kötümserliğime karşı açılan ve yıllarca süren topyekün bir savaşın sonucudur.

Benim yaptığım şeyi, sizin yapmamanız için hiçbir sebep yok. Tabii tembelseniz o ayrı bilemem… Ama tembelseniz de kendinizi değiştirmeniz mümkün. Gördüğünüz gibi benden kaçış yok.

Bu Corona günlerinde iyimser ama aynı zamanda tedbirli olmanız dileğiyle…

Mete Aksoy