Tabureme dokunma!

Son zamanlarda Antalya sokaklarında Hristyanlığı tanıtan broşürler dağıtan misyonerlere şahit oluyorum. Bazı misyonerler şehrin işlek caddelerinde stant kurarak tanıtım bile yaparken, bazıları sokak sokak gezip broşürler dağıtıyor, bazıları ise evleri ziyaret ederek tanıtımlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Kaleiçinde bir Bahai topluluğu ise belirli günlerde sinevizyon küçük çaplı misyonerlik faaliyeti gerçekleştiriyorlar.

Bunlar benim şahit olduklarım… Muhtemelen benzer faaliyetleri yurdun farklı bölgelerinde de gerçekleştiriyorlardır. Misyonerlik faaliyetlerinin yasal boyutunun nedir, suç teşkil eder mi bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa o da farklı inanışlara mensup kişilerin inancı zayıf olan bireyleri kendi dinlerine çekebilmek için yoğun bir çaba içerisinde oldukları gerçeğidir…

Pek çoğumuzun malumu olan bu bilgileri paylaştıktan sonra sadede gelelim…

Geçtiğimiz haftalarda büyükçe bir camiinin imamı Cuma namazı öncesi vaazında yılbaşı kutlamalarının Hristiyan adeti olduğunu çünkü o gece Hristiyanların Hz. İsa’nın doğum gününü kutladıklarını anlatıyordu. İmam efendi muhtemelen Hristiyanlıkta İsa peygamberin doğum günü kutlamalarının 25 Aralık tarihinde gerçekleştirildiğini biliyordur ancak asıl değinmek istediğim konu bu da değil…

İman vaazına devam ederken elinde taburesiyle gelen 60 yaşlarında bir kişi usulca müsait bir kenara yerleşti. İçeriye göz gezdirdiğimde cemaat arasında az sayıda da olsa taburelerine oturarak namazlarını kılmak üzere bekleyenler olduğunu gördüm. Aklıma yaklaşık üç yıl önce vefat eden babam geldi…

Rahmetli babam açık kalp ameliyatından sonra ayaklarında kaynaklanan sorunlardan ötürü diz çökemediği için namazlarını sandalye üzerinde kılmaya başlamıştı. O yüzden de artık sadece Cuma namazlarını camiide kılabilen babam yanında getirdiği katlanır taburesi ile cemaatin tercih etmediği kolon kenarlarında saf düzenini bozmadan namazını kılmaya dikkat ederdi.

Geçtiğimiz günlerde ‘Diyanet’in tabure genelgesi’ olarak basına yansıyan bir haber vardı gündemde. Genelgede özetle, bazı camiilerde diz çökme konusunda sıkıntı yaşayan cemaate yönelik arka saflara tabure ya da sıralı oturakların yerleştirilmesinin doğru olmadığı, sorun yaşayan bireylerin oturarak ima yoluyla namaz kılabileceği, ya da arzu ederse kendi taburelerini getirmelerinde sakınca olmadığı ifade ediliyordu.

Maalesef bu genelgeyi yanlış anlayan bazı Müslüman kardeşlerimiz ülke çapında camiilerde tabure avına çıkarak sözüm ona camiilerin kiliseleşmesini önlemek için çaba gösterdiklerini sosyal ağlarda mutlu bir şekilde ilan ettiler!

Geçmişte de zaman zaman tabure üzerinde namaz kılmanın doğru olmadığı hatta günah olduğuna dair haberler ve dini içerikli yorumlar yapılırdı. Bu haberler rahmetli babamı gerçekten çok üzüyordu çünkü kendi tercihi dışındaki sebeplerden ötürü bu şekilde namaz kılmak zorundaydı. Tavsiye edildiği gibi yere oturarak namaz kılmak hiçbir şekilde kolay değildi. Çünkü camiiye geldiğinde yere eğilip ayaklarını uzatarak oturması ya da namazdan sonra tekrar ayağa kalkabilmesi için birilerinden destek alması gerekiyordu.

İnsan davranışlarını yargılarken empati kurabilmek önemlidir. Bazen doğru olduğunu düşündüğümüz bir davranışı gerçekleştirebilme çabalarımız yüzünden başkalarının üzülmesine ya da zarar görmesine sebep olabiliriz. Daha çok kişiyi camiilerde ibadete teşvik etmek yerine bireyleri kırarak, inciterek mükemmel olana ulaştırmaya çalışmak toplumlara faydadan çok zarar verir.

Nihayetinde hiç kimsenin tabureye oturarak namaz kılmaktan zevk aldığını da zannetmiyorum.  Oysa ki, camiilere engelli bireylerin erişimini kolaylaştırıcı önlemleri alabilmek, camiileri taburelerden arındırmaktan çok daha ciddi bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.

Hakeza, camiilere çorapsız ya da kirli kıyafetlerle gelenlerin; sigara, soğan, ter vb. ağır kokularla cemaatin huzurunu bozanların bilinçlendirilmesinin de tabure meselesinden çok daha ivedilikle çözülmesi gerektiğine inanıyorum.

Peki ya her namaz vakti çalmaya başlayan cep telefonlarına ne demeli? Tüm bu sorunlara çözüm aramak yerine tabure ile savaşa çıkmanın bence engelli cemaate yönelik üzücü bir girişim olmaktan öteye gidemeyen beyhude uğraşlar olduğunu söylemek zorundayım…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA