Kurumları İşleten Hukuktur

Türkiye’de son üç yılın gelişmelerine bakınca siyasetin, ekonominin ve yönetimin kendine has bir hareket alanı oluşturulduğu görülmektedir. Dar ve kısır bir alandan söz edilmiyor. Sadece her “karar verici, kendi çapı ölçüsünde” bir hareket alanına sahip ve bu alanı bazen, fütursuzca da kullanabilmektedir. Hal böyle olunca, yürümeyen işlerin birinci sorumlusu siyaset değil; bürokrasi haline gelmektedir.

Bu anlamda önemli operasyonlardan birisi, Merkez Bankası başkanlık makamı ile ilgili olanıdır.  Bunu piyasalara güven vererek, öyle bir olgunlukla, germeden ve tartıştırmadan gerçekleştirdi ki bu kısım hakikaten takdir edilmesi gereken bir durumdur. Merkez Bankası deyince içinde “bağımsızlık” geçmeyen bir cümle söylemeden olmaz.  Ancak bağımsızlık da “amaç bağımsızlığı ve araç bağımsızlığı” şeklinde ikili bir ayırımla ele alındığında, daha fazla araç bağımsızlığına dikkat çekildiği görülecektir.

Son 50 yıla damgasını vuran “para politikası mı, maliye politikası mı” gerilimi, aslında tek başına hiçbir otoritenin, amaçları gerçekleştirme konusunda, yeterli olmadığını göstermektedir. Bu yüzden bir yandan Merkez Bankasının para operasyonları öte yandan siyasi iktidarın bütçe disiplini önem kazanmaktadır.  Hükümetlerin rahatça harcayabilecekleri kaynaklar, kısa vadede elini rahatlatır gibi görünse de “alternatif maliyetler”, finansmanı ve vergilerden doğan maliyetin bedeli,  orta vadede öncelikle  halka yüklenecek, sonrasında hükümetler de iktidarlarını kaybedecektir.

Bunun için herşeyin kanun nizam çerçevesinde, yol yordam gözeterek, usulüne uygun gerçekleştirilmesi şarttır. Bazen kılıfına uydurmak bazen kitabına uydurmak dediğimiz şey ise usulden doğru, esastan yanlış işlere dikkat çekmektedir. Kanunlarla şaşkına çevrilen bir sitemden ziyade “Hukuku üstün tutan” bir nizamın  önemi üstünde durmak gerekir…  Bu yüzden kanunlarla kılıf bulunan pek çok işin, aslında hukuka aykırı niteliği göze çarpacaktır.

Bu sütundan ara ara dikkat çektiğimiz, Yusuf Has Hacip’in 950 yıl öncesinden yaptığı uyarıları hatırlamanın vakti gelmiştir. Devletlüler için, herbiri birer öğüt niteliğinde olan Yusuf’un 6645   beyitten oluşan Kutadgu Bilig’inin hemen ilk kısımlarında geçen;

“Beylik iyidir hoştur ama ondan daha da iyisi “Hukuk Nizamının olması” ve onun doğru tatbik edilmesidir (454).”

dediği hususların ana teması belirlilik içeren şeffaf bir yönetim, işleyen bir sistem ve en önemlisi “hukukun üstün tutulmasıdır.” Elbette daha sonraki kısımlarda güvenlik temalı öğütler daha öne çıkmaktadır, Hatta;

“Güvenlik için para, para için refah, refah için üretim yapmak gerek. Bütün bunlar için de  doğru bir hukuk düzeni olmalı (2057).”

demesi o günlerden bu günlere birer işaret ve ikaz niteliğindedir.

Yönetimde söz sahibi olan siyasilerin, teknokrat ve bürokratların cesur yaklaşımları, uygulamada kararlılıkları sorunların çözümünde etkili olacaktır. Kararsız, yetkisiz, insiyatif alamayan yönetici hem iktidar için yüktür, hem de vatandaş için bir makamdaki işgalci gibidir. Bunun diğer adı verimsizliktir, üretememek, çözüm oluşturmamak ve yarına bırakılan iş listesi anlamındadır.

Daha iyi teknolojilerin olması, büyük  organizasyonlar  da çözüm olmayabilir. Olması gereken büyük fikirlerdir, çözümcü yaklaşımdır ve halkına “güven” verebilmektir.  Bunun doğal sonucu inanmak ve başarmaktır. Verimliliktir, her türlü kazançtır. Geleceğin güzel günler getireceğine inanmak gerek…

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR