Dijital İstifleme Bozukluğu

2015 yılında literatüre girmiş olmasına rağmen ‘Dijital İstifçilik’ terimi ile ilk kez geçtiğimiz günlerde BBC web sitesinde yayınlanan bir makalede karşılaştım. İlginç bir tesadüftür, bir hafta kadar öncesinde sevgili Atıf Ünaldı ile telefonda benzer sıkıntılardan yakınmıştık. Dijital istifçilik ya da dijital biriktirme kavramı, dijital dosyaların gelecekte ihtiyaç duyabilme kaygısı ya da duygusal gerekçelerle sistematik olmayan bir şekilde depolanma çabalarını ifade etmek için kullanılıyor.

Her gün cep telefonlarımızla çektiğimiz fotoğrafları düşünün. İleride anı olacağını düşünerek, yani duygusal sebeplerle depoladığımız fotoğraflara ne sıklıkla dönüp bakıyoruz? Ya da İnternet’ten indirdiğimiz dosyaları hatırlayın. E-postalar, belgeler, beğendiğimiz görseller, elektronik makbuz ve faturalar, ders notları, ödevler, müzik dosyaları, filmler ve daha nice dijital belge. Kimisini ileride ihtiyaç duyma kaygısıyla, kimisini silmeye üşenmekten, kimisini unuttuğumuz için silmeden telefonumuzun, tabletimizin ya da bilgisayarımızın bir köşesinde tutuyoruz, çoğu zaman varlıklarını hatırlamasak ve onlara ihtiyaç duymasak bile…

İstiflediğimiz belge yığını içinde kaybolup giden belgelere ise ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda ulaşmakta ciddi güçlük çekiyoruz. Çünkü, sistematik olarak arşivleme konusunda oldukça tembeliz. Neyi, nerede, hangi adla saklamamız gerektiği özel bir çaba gerektirdiği için çoğu zaman daha sonra düzenlerim deyip kendimizi kandırıyoruz. Bir kenarda dursun, nasıl olsa bir gün fırsat bulur düzenleriz tüm dosyalarımızı!

Aradığımız anda bulamayacağımızı bile bile büyük bir kısmımız dijital istifçiliğe yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Dijital istifçiliğin ekonomik ve ekolojik etkilerini bir kenara bıraksak bile, uzun vadeli etkileri arasında yer alan ‘Dijital İstifleme Bozukluğu’ sorununa kısaca değinmemiz gerekiyor. Baştan belirtelim, dijital dosyaları hangi sebeple olursa olsun istiflemek kendi başına bir psikolojik sorun teşkil etmiyor. Peki hangi durumlarda dijital istifleme bozukluğundan bahsedebiliriz? Bunu açıklayabilmek bu istifleme problemine kısaca göz atmamız gerekiyor.

Haberlerde pek çok kez karşımıza çıkan çöp evleri mutlaka görmüşsünüzdür. Yıllar boyunca evlerinde hiçbir değeri olmayan çöpleri istifleyen insanlar er ya da geç komşularının şikâyeti ile tedavi altına alınır. Bu kişilerin yaşadığı durum tıpta ‘Diojen Sendromu’ olarak adlandırılıyor. Evlerinde çöp değil de kullanmadıkları eski eşyaları duygusal sebeplerden ya da ihtiyaç duyabilme endişesi ile atmayarak biriktiren kişilerin bir süre sonra yaşayabildiği sıkıntı ise ‘İstifleme Bozukluğu’ olarak ifade ediliyor.

İstifleme bozukluğu yaşayan insanlar eşyaların gerçek değeri ne olursa olsun onlardan kurtulma konusunda sürekli zorluk yaşarlar. Bunun neticesinde ise o kişiler tarafından hiçbir işe yaramasa da eski eşyalar biriktirilmeye devam edilir. Bu durum, çoğunlukla evdeki yaşam alanını daralması, yaşam kalitesinin olumsuz etkilenmesi, stres ve kaygı bozuklukları ile aile içi huzursuzluklar gibi ciddi sıkıntılara sebep olabilir. O yüzden de istifleme bozuklukları klinik olarak önemli bir rahatsızlık olarak görülüyor.

Dijital istifleme bozukluğu da dijital olarak benzer sıkıntıları yaşayan kişiler için ifade edilen bir terim. Henüz tıp alanında çok sayıda çalışmaya rastlamadım ancak mevcut çalışmalarda uzmanlar dijital istifçiliğin bir takıntı halini alması ve aradığına ulaşamama durumunun insan psikolojisini olumsuz etkileyerek ileride istifleme bozukluğunun bir alt türü olabileceği konusunda uyarıyorlar.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA