Yeni Gerçekçilik

Tıpkı her yılbaşı sigarayı bırakmayı planlayıp da bir türlü bu niyeti eyleme dönüştüremeyen tiryakiler gibi, 2018’in son günlerinde çok sayıda kişinin sosyal medya kullanımını sınırlandırma niyetlerini ironik bir şekilde yine sosyal ağlarda paylaştıklarına şahit olduk.

Sosyal medyaya ayırdığı zamanın kontrol edilemeyecek düzeye geldiğini hisseden bu kişilerin İnternet bağımlılığı öncesi son kavşakta bir arayışa girmeleri önemli bir irade göstergesi olarak düşünülebilir. Ancak, tıpkı obezite tedavisinde olduğu gibi hatalı bir diyetin uygulanması durumunda bu teşebbüsün başarı ile sonuçlanma ihtimali de azalıyor.

Facebook’un henüz kurulduğu 2003 yılında İngiliz ekonomist David Boyle ‘Authenticity’ adlı kitabında insanların kendilerine sunulan siber dünyadan uzaklaşıp gerçek hayata dönme arayışını ‘yeni gerçekçilik’ olarak adlandırıyordu. Her ne kadar bu kavram yaygın olarak bir sanat akımı için kullanılıyor olsa da, Boyle bu ifadeyi kullanarak insanların yeniden organik bir yaşam stiline dönüş arzusunu ifade etmeye çalışıyordu.

Neyse ki, aradan geçen 15 yıllık süreçte hayatımızı sosyal ağlara 7/24 entegre etmeyi başararak organik yaşama dönüş arzusunu bir süreliğine de olsa dizginleyebildik! Daha önce bir yazımda ifade etmiştim ama tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum: Dünya çapında ortalama günlük sosyal medya kullanımı yaklaşık 135 dakika, yani neredeyse iki buçuk saati buluyor. Çoğu zaman bu rakam dört saate kadar çıkabilse de, günde iki buçuk saatlik kullanım bile yılın bir ayını (tam olarak 34 gün) sosyal ağlarda geçirmek anlamına geliyor. Yani, gelecekte yaşayacağımız her 12 yılından en az birini elimizdeki telefona bakarak geçireceğiz. Bu da ortalama bir insan ömrünün en az altı yılına tekabül ediyor.

Bu durumun farkına varabilenler yukarıda da belirttiğim üzere kendilerince önlem almaya çalışıyorlar. Ancak bireysel olarak alınan önlemler çoğu zaman başarılı olamıyor. Sosyal medyada geçirdiği süreyi azaltmaya çalışanların aldığı en basit önlem teknoloji orucu olarak da adlandırılan günün belli bir zamanında tüm teknolojik cihazlardan ya da sadece sosyal ağlardan uzak durmak.

Oldukça masum ve iyi niyetli bir çaba olarak görünse de bu davranış çoğu zaman orucun hemen ardından bir anda yemeğe saldırıp mide fesadına uğramaya benzer bir sonuçla neticeleniyor. Örneğin, akşam saatlerinde sosyal medya bildirimlerini ya da telefonlarını kapatan kişiler süre dolup tekrar sosyal ağlara döndüklerinde gelen mesajları okuma, cevaplama ve takipleştikleri kişilerin paylaşımlarını inceleme gibi davranışlar yüzünden çok daha fazla zamanı aralıksız olarak sosyal ağlarda geçirebiliyor.

Daha radikal çözüme odaklanarak bir anlık hevesle sosyal medya hesaplarını kapatmaya niyetlenenlerin çoğu ise kalıcı olarak hesaplarını kapatmaya cesaret edemedikleri için bir süre sonra ihtiyaç duyabilirim endişesi ile hesaplarını dondurmayı tercih ediyorlar. Sonrası da malum!

Kaldı ki, bir iletişim standardı haline gelen WhatsApp gibi mecralardan uzak kalan kişiler maalesef hayatın hiç de bekledikleri gibi kolaylaşmadığını, çünkü insanların iletişim amacıyla alternatif kanallara yönelmek yerine çözümü kendileri ile paylaşımları sınırlandırmakta bulduklarını ifade ediyorlar. Diğer bir ifade ile, sosyal mecralardan uzak kalan insanlar diğerleri tarafından dışlanma endişesi yaşıyorlar ki haksız da sayılmazlar.

Sosyal medyanın zararlı etkilerini en aza indirme amaçlı tüm bu çabaların yeterince başarılı olamamasının temelinde ise günümüz koşullarında bilgi ve iletişim teknolojilerine olan ihtiyacımız geliyor. Madde bağımlılığı gibi rahatsızlıklarda bağımlı olan kişinin o madde ile ilişkisi tamamen kesilmeden tedavisi mümkün olamıyor. Oysa ki sosyal medya bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılıklardan uzak kalabilmek için cep telefonu ve bilgisayar gibi cihazlar ile İnternet gibi teknolojileri hayatımızdan tamamen uzaklaştırmamız gerekiyor ki günümüzde bu pek mümkün görünmüyor.

O yüzden de yeni gerçekçilik arayışındaki kişilerin başarılı olabilmeleri için radikal kararlar alarak sosyal ağları tamamen hayatlarından çıkarmak yerine çok daha basit adımlarla çözümler üretebilmeleri mümkün. O adımları ise sonraki yazılarda paylaşmak istiyorum.