Ekonomide İşler Olup Gider mi?

Bayram, seyran, düğün, dernek, yemek, mevlüt… Haftası, kırkı, elli ikisi, yıl dönümü, hayrı, lokması… Oturmalar, ev gezmeleri, çay – kahve, ocakbaşı, mangal, muhabbet, ortamlar, araba gezileri… Yemeğe almalar, gezek, yaran meclisi, sohbet odası, sıra gecesi ve daha adını sayamadığım nice “bendensin” ortamları… Dünyamızı Cennete çeviren bu birliktelikler. Beraberce bir şeyler yapmanın  güzellikleri. Fakir – zengin farketmez; paylaşabilmek… Bir arada birşeyleri severek isteyerek yapabilmek; birlikte vakit geçirebilmek. Kahve bahane, yemek bahane sohbet şahane…

Çok az kültürde kalan bir yaşam tarzı bu. Yedirmek, içirmek, okutmak, iş buluvermek, evermek… Hayatın renkleri adeta. Varlıkta tamam da yoklukta bile bir dilim ekmeği paylaşabilmek. Bu hayatı böyle yaşamayı seviyoruz. Oğuz Atay’ın dediği gibi “fakir düşmüş soyludur her birimiz.” Tek sorunumuz algı yönetimi… Hayatı bize zehir edenler, tadımızı kaçıranlar… Hangimizin içi bir usulsüzlük, bir yolsuzluk keyfi bir uygulama ya da bir hukuksuzluk görünce cız etmez? Hangi vicdan sahibi iç edilen kaynaklara, çar – çur edilen bir paraya, beceriksiz bir yönetime isyan etmez?

Aslında hakikaten zengin yaşayan bir toplumuz. Biraz işlerimiz düzeninde gitse hani “idare edecek kadar”  bile olsa hani şöyle “tıngırdayıp gidiyoruz”  dedirtse bize hayat.. Bizden iyisi, bizden mutlusu yok. Ağzımızın tadı bozulmasın, keyfimiz kaçmasın yeter ki…

Ekonomi moralden gider önce. Güven dediğimiz iyi şeyler olacağına dair hislerimiz, hep buna dayanır.  Bu yüzden her ay düzenli yayınlanan Ekonomi Güven Endeksi, İmalat Sanayi Güven Endeksi, Reel Kesim Güven Endeksi ilgiyle takip ettiğim göstergelerdir. Hangi ülkenin borsası milli takımı “Dünya Kupası” maçlarında finale kaldı diye artar? Evet!  Türkiye Borsası: İMKB…  Yani dostlar iyi haberler “bize iyi geliyor.” Kötülüğün destanını yazanlar, ekonominin ölümüne ferman düzenler… Hasta yatağında, ne zaman ölecek diye başucunda bekler gibi ekonomiden, “ha bugün ha yarın” kriz bekleyenler, iyilik etmiyorsunuz…

Doğruyu söylemiyorsunuz!

Memleketimin işletmeleri, 10 kadar işçi çalıştıranlar, servis için iki arabayı kapının önüne çekince, “oldum” sanma devri geçti. Otomatik vitesli araba alınca her şey son teknoloji olmuyor. Sermayeden alıp lüks hayata yatırım, lüks arabalar iyi de.. zaman,  o zaman değil; devir o devir hiç değil…

50 kadar işçi çalıştıranlar, banka kredisi alınca, bütün kapılar size açılıyor sanmayın! Kaldıraç yaptık dediniz, kredi bulduk diye “işler yolunda” sanmayın. Ekonomi  rekabetiyle, üretimi ile, teknolojisi ile ince hesapları gerektiren bir şekle büründü. Eskiden de böyleydi de, şimdi daha fazla…

“Çayın taşı ile bayırın kuşunu  vurduk” sananlar; avcı kahvelerindeki, avcı hikayelerindeki mevzular gibi. Aslanlar kendi hikayelerini anlatana kadar, bütün avcılar  “en kahraman!”  En basitinden bir beden şikayeti yaşasak hemen doktora, hatta en iyi doktora koşan insanlar.. arabasının düzenli  10.000 ya da 30.000 bakımı için servise koşanlar, neden kendi işletmelerinin düzenli bakımını yaptırmaz?  Neden risklerini kontrol ettirip işletmelerinin de  bir check-up ’a ihtiyacı olduğunu düşünmez?  Danışmanlık, müşavirlik hizmetleri  boşa giden para değildir…

Unutmayın, “teker patladıktan sonra yol gösteren çok olur…”

 

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR