Gün doğarken her sabah…

Kullanmış olduğum görsel, bir süre önce sosyal medyada epeyce makarası yapılan “Tekstilde Çalışan Kız Itemleri”na ait.

Eh tabii, kendi pembe-beyaz yargılarımızla, estetik değerlerimizle örtüşmeyen her şeyi yerme ve daha da ileri giderek alay etme hakkını kendimizde bulmuşuz her nasılsa…

Görsel ile sosyal medyada ilk karşılaştığımda içerisinde herhangi bir komedi unsuru görmedim dolayısıyla da gülmedim. Bana ilk düşündürdüğü, çoğumuzun mabadında pirelerin uçuştuğu saatlerde kalkıp yollara düşen, tüm gün zor şartlarda ve ekseriyetle sosyal güvenceden yoksun çalışan, üç kuruş ekmek parasının derdindeki kadınlardı.

Yanlış anlaşılmak istemem..Bu yazıda, duygusal bir tonlamayla “Utanmıyor musunuz ekmeğinin peşindeki kadınlarla dalga geçmeye?” ajitasyonu yapacak değilim. Zira ortaya konması ve anlaşılması çok önemli olan bir ekonomik mesele var: Tekstil sektöründeki kadın istihdamı!

Cinsiyetçi vurgulara ve ayırımlara her daim karşı olmuşumdur. Gönül isterdi ki kadın ve erkeğin eşit işe eşit ücretleri alabildiği ideal bir ekonomik dünyada yaşasaydık lakin hayaller başka hayatlar başka. O sebeple kadınların işgücüne katılımı ayrı bir başlık altında inceleniyor. Ayrıca bu konu ülkelerin gelişmişlik kriterlerinden birini de teşkil ediyor.

Biz konudan ayrılmadan, tekstil özelinden devam edelim.

Tekstil ,Türkiye’nin ihracatında büyük bir paya sahip ve kadın istihdamından en fazla yararlanan sektörlerin başında geliyor. Tek başına sektörel istihdamının %50’sini kadınlar oluşturmakta. Kayıt dışı veriler de hesaba katıldığında toplam 1 milyona yakın kadın işçi tekstil sektöründe işgücüne katılıyor. Özellikle 17-25 yaş aralığında bulunan genç kızların daha çok katılım gösterdiği ise TÜİK verilerinden görülebilmekte.

Bu genç kızların çoğu sosyal güvencesiz çalışıyor. Hareket etmeden oturdukları için çoğu bel ve boyun ağrıları çekiyor. Kardeş sayısı fazla olan görece yoksul ailelerden geldikleri için çalışmak ve ailelerine maddi olarak destek olmak zorunluluğu içerisindeler. Maruz kaldıkları zorbalık, mobbing, taciz vb. zorluklardan söz etmiyorum bile.

Özellikle evlenene kadar tekstilde çalışan kadınlar, evlilik sonrası işlerini yüksek çoğunlukla bırakıyorlar. Bu da genel istihdam düzeyi açısından kayıplara sebep oluyor. Eğitim seviyesinin artırılması, çalışma koşullarının bilhassa saatlerinin iyileştirilmesi ve sosyal güvencenin sağlanması ile bu kayıpların önüne geçilebileceğine inanıyorum.

Ekonomi bir bütündür. Pek çok unsurdan meydana gelir ve biri diğerinden bağımsız değildir. Üzerinizdeki ceketi, eteği veya pantolonu üretmek üzere fabrikayı kuran girişimci/sermaye sahibi de bu zincirin bir halkasıdır. İplikleri üretip kumaşa çeviren dokumacı da. O kumaşları biçen, diken, ütüleyen ve giyinmeye hazır hale getiren kadın işçiler de. Biri diğerinden daha az veya daha fazla değerli değildir. Her biri birbirini tamamlayan daha büyük bir yapının parçalarıdır. Dolayısıyla her parça, emeğinin karşılığını almayı ve o emeğe saygıyı hak eder.

Yazıyı yazarken konunun bana hatırlattığı ve bir yandan da dinlediğim nostaljik bir şarkıyı sizlerle de paylaşmak istiyorum. Pek adetim olmasa da bu sefer yazıya video ekledim. Alpay’ın duygulu sesiyle..“Fabrika Kızı”..

Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle

Sevgiler

Dr.Müge Burcu ÖZDEMİR