Dijital Seleksiyon

Bir önceki yazımızda farklı coğrafi bölgelerde yaşayan çeşitli demografik gruplar arasında belirginleşen ‘Dijital Bölünme’ yani toplumlar arası bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim konusunda yaşanan dengesizlikten bahsetmiştik. Özetlemek gerekirse, gelişmiş toplumlarda yaşayıp eğitim ve gelir düzeyi yüksek olanların az gelişmiş bölgelerdeki dar gelirli ve düşük eğitimli kesime göre cep telefonu, bilgisayar ve İnternet gibi teknolojilerden daha yüksek oranda yararlanması onlara bilgiye erişim açısından ciddi bir üstünlük sağlıyor.

Yazımızda, demografik gruplar ve coğrafi bölgeler arasındaki bu uçurumun kapatılabilmesi için devletlerin yetersiz kalması sonucu teknoloji devlerinin düşük maliyetli yazılım, donanım ve ücretsiz İnternet erişimi gibi sosyal sorumluluk çabalarının son yıllarda arttığına da değinmiştik. Yazının sonunda ise özellikle gelişmekte olan ülkelerde sunulan ücretsiz İnternet hizmetlerinin provokatif amaçlı bilgi kirliliğine sebep olarak toplumsal bölünme ve etnik gruplara yönelik şiddet unsurlarına hizmet edebildiğini ifade ederek ortaya çıkan ciddi paradoksa değinmiştik.

Aslında vermek istediğim mesaj, özellikle az gelişmiş bölgelerde bilgi ve iletişim altyapısının diğer tüm alt ve üstyapı unsurları ile eşgüdümlü olarak iyileştirilmesi gerektiği hususuydu. Çünkü, Facebook ve Google gibi dünya devleri tarafından sunulan ücretsiz İnternet hizmetlerinin, toplumun bilgiye erişim engelini kaldırma çabalarından öte İnternet’e erişen birey sayısını arttırarak daha fazla reklam ve hizmet geliri elde etme odaklı olduğu biliniyor. Oysa ki, İnternet altyapısına yönelik yatırımların eğitim düzeyi düşük kesimin okula gitme oranını ve fiziki eğitim şartlarını iyileştiren amu yatırımları ile bir arada yürütülmesi durumunda ırkçılık ve fanatizm gibi sorunların da zamanla önüne geçilebilecektir.

Charles Darwin’in ‘Evrim Teorisi’ni bilmeyen yoktur. En yalın haliyle bu teori esasen ‘Doğal Seleksiyon’ ya da ‘doğal seçilim’ olarak adlandırılan bir esasa dayanır. Doğal seleksiyon olarak adlandırılan şey, yaşadığı çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmaların diğerlerine göre hayatta kalma şanslarının daha yüksek olduğunu ve onların zaman içinde gösterdikleri gelişimi yeni kuşaklara aktarabildiklerini gösteren bir evrimsel mekanizma olarak ifade edilir. Daha basit bir ifade ile, bu teoriye göre dünya güçlü olanın ayakta kalabildiği bir mücadele alanıdır ve zayıf olan elenir!

19. YY.’ın son çeyreğinde Darwin’in doğal seleksiyon fikrini sosyolojik açıdan yorumlayan Herbert Spencer adlı sosyolog ‘Sosyal Darwinizm’ kavramını geliştirerek tıpkı doğada olduğu gibi toplumlarda da zayıf olanların elenip güçlü olanların hayatta kalması gerektiği görüşünü ortaya koymuştur. Spencer’a göre devletler eğitim ve sağlık gibi hizmetleri toplumun zayıf yani düşük gelirli kesimine ücretsiz sunarak topluma iyilik değil kötülük etmektedir! Spencer tıpkı doğanın zayıf olanı elediği gibi toplumlarda da zayıf olana destek verilmeyerek ayıklanma süreci gerçekleştirilmesi gelecekte sadece mükemmel olanlardan oluşan bir toplumun oluşturulması için gerektiğini düşünmektedir!

Sonraları Nazi Almanyası’nda ve farklı toplumlarda ırkçılık propagandalarında kullanılan Spencer’ın bu görüşü sadece etnik grupların değil fakir, engelli, hasta ve hatta hapishanelerdeki suçluların bile aleyhine yürütülen sapkın ve bölücü faaliyetler için bir zemin oluşturmaktan öteye gidememiştir.

Bu bağlamda düşündüğümüzde, her ne kadar az gelişmiş toplumlarda bilgi ve iletişim teknolojileri kötü niyetli gruplar tarafından dezenformasyonun yayılmasına ve toplumsal çatışmalara sebep verecek şekilde propagandalarda kullanılabilse de bu durum dijital bölünmenin önüne geçme çabalarının gereksiz olduğu anlamına gelmemelidir.

Koşullar ne olursa olsun, az gelişmiş toplumlar açısından ‘Dijital Seleksiyon’ yani zayıf olanın bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanması zorlaştırılarak bilgiye erişimin sadece güçlü olanlara ait bir imtiyaz haline dönüşmesi dünyamıza faydadan çok zarar verir.

Unutmamak lazım ki, Filistin, Myanmar, Suriye ve pek çok Afrika ülkesinde günümüzde ‘zayıf’ olana yönelik gerçekleştirilen orantısız güç kullanımından yine o gruplar içinde kısıtlı imkânlarla da olsa sosyal ağlara erişebilen sınırlı sayıdaki kullanıcılar sayesinde haberdar olabiliyoruz!

Bu kapsamdaki eleştiri ve önerilerimiz ise ‘dijital bölünme’nin toplumlar tarafından su, temel gıda, giyecek, barınma ve eğitim gibi öncelikli çözülmesi gereken sorunlardan birisi olarak kabul edilmesini esas alıyor.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA