Ahilik mi? Fırsatçılık mı?

Bilindiği üzere, 17-23 Eylül tarihleri arasında 31. Ahilik Haftası kutlandı. Tüm yurtta uzun zamandan beri Ahilik Haftası kutlanıyor. Kutlamalarda yılın ahisinin seçimi, protokol konuşmaları, konferanslar, çeşitli gösteriler vb. çok sayıda etkinlikler düzenleniyor. Böylece Ahilik kültürünün tanıtılması, esnaf ve sanatkarlarla ile bunların teşkilatlarında yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması ile çalışma faaliyetlerinin değerlendirilmesi amaçlanıyor.

Ahilik XIII. Y.Y.’ın ilk yarısından başlayarak Anadolu’nun şehir kasaba ve köylerindeki esnaf ve sanatkârlara eleman yetiştiren, işleyişlerini düzenleyip kontrollerini yapan, ekonomik, sosyal ve kültürel özellik gösteren bir örgüt olarak doğmuştur. Ahi kelime olarak kardeş anlamına gelmektedir. Bu yüzden, bu örgütlenme biçimi mesleki bir örgütlenmenin yanında kardeşliğin örgütlenmesi olarak da düşünülebilir.

Ahilik Anadolu’da yaşamış Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmesi ve ahlakî yönden gelişmesini sağlamak amacıyla kurulan ekonomik ve sosyal bir örgüttür. Osmanlı’nın iktisadi yapılanmasında da temel yapı taşlarından biridir. Günümüzde benzer yapıları esnaf ve sanatkârlar odası, ticaret ve sanayi odaları, çeşitli meslek odaları ve örgütlerinde görmekteyiz.

Peki, ülkemizde yaşamış olduğumuz şu sıkıntılı ekonomik günlerde olumsuz etkileri azaltmada bu örgütlerin rolleri ne olmalıdır? Herkesin de kabul ettiği gibi, Türkiye’de şu anda oluşan sıkıntının temel nedenleri arasında iç ve dış ekonomik dinamiklerin etkisinin olması yanında uluslararası siyasetten kaynaklanan ekonomik bir saldırının da olduğu apaçık ortadadır. Ayrıca, güney sınırında bir güvenlik tehdidi altındadır.

Hâl böyle iken maalesef bu durumu ekonomik olarak fırsatçı bir zihniyetle değerlendirmek isteyen çok sayıda işletme ile karşılaştık. Tabii ki başarılı girişimci bireylerin en önemli özellikleri arasında dış çevreden kaynaklanan fırsatları değerlendirmek ve tehditleri de bertaraf etmek ya da minimize etmeleri gelmektedir. Fakat burada bazılarının fırsatı değerlendirmekten ziyade fırsatçılık yaptığı aşikârdır. Elbette girdi maliyetleri arttığından dolayı ürünün fiyatının artması normaldir. Fakat %25 bir maliyet artışı var iken ürün fiyatını bunun iki-üç katı yapmak nasıl izah edilebilir?

Benzer şekilde, 100 gr’lık bir ürünü 90 gr’a düşürerek üstüne üstelik bir de fiyat artışı yapılmasına ne demeli! Nasıl olsa fiyat arttı ya da artacak beklentisi ile ürünü stokta tutmaya ne demeli! Burada aklıma 80 öncesi Türkiye’de oluşan ticari hayat geldi. O günlerde, almış olduğumuz bir ürünü ertesi gün tekrar almaya gittiğimizde fiyatının arttığını ve bu durumun sürekli devam ettiğine şahit oluyorduk. Sebebini sorduğumuzda esnaf “fiyatı arttı” ya da “fiyatı artacak” diyordu… Yani, o yıllarda Türkiye’de bir de fiyat artışı beklentisi ile oluşan “psikolojik enflasyon” yaşadık.

Şu anda da sanki benzer bir duruma evrilmeye başladık! Bunları önlemek için devlet ticaret il müdürlükleri aracılığıyla denetimlerini sürdürmektedir. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 41bin 821 ürünün denetlendiğini, bin 296 üründe haksız fiyat artışı tespit edildiği, 680 ürünün ise gramajında oynama belirlendiğini açıkladı. Meslek örgütleri, esnaf ve sanat odaları ile ticaret ve sanayi odalarının da üyelerine bir denetim mekanizması uygulaması, üyelerini bilinçlendirmesi, aşırı fiyat artışlarının önüne geçmeye çalışması, bu sıkıntılı günlerde üyelerine destek olması, diğer bir deyişle ahilik kültürünü yaşatabilmesi gerekir.

Unutmayalım ki ekonomik sıkıntılar gelip geçicidir, ilelebet değildir. Elimizden geldiği kadar hep birlikte bu günleri en az hasarla atlatmanın yolu birlik olmaktan, ahi olmaktan geçmekte, fırsatçılıktan değil!..

Sevgi ve saygılarımla,

Prof. Dr. İsa İPÇİOĞLU