Kolera

Ganj nehri Hinduizm inancının merkezini oluşturur. Hindistan topraklarında bu nehir kutsaldır. Hindu dinine mensup halk bu nehir etrafında yerleşmiştir. Yaşamlarını bu nehire bağlı olarak sürdürürler. Yerleşim yerleri, sanayi şirketleri, ibadethaneler, ticaret alanları bu suyun etrafında kurulmuştur.

Hintliler bu suyun kendileri için cennetlerine gitme yolu olduğuna inanırlar. Vefat eden hamileleri ceninleri ile beraber bu suya atarlar. Diğer ölenleri yakıp küllerini Ganj nehrine salarlar. Şehirlerin tüm kanalizasyonlarını direk nehre boşaltırlar.

Hindu inancına göre Ganj Nehri asla kirlenmez. Bu sudan içmeden ölen dini olarak tamamlanmamıştır. Son nefesini vermeden önce Ganj suyundan içen cennete gider. Su onlara göre o kadar temizdir ki bulaşıkları ve çamaşırları yıkayabilirsiniz. Su ile yemek yapabilirsiniz. Hatta kana kana içebilirsiniz.

1800’lü yılların başında bu suyun kullanımı Hintlilerin teker teker hastalanmasına yol açtı. İnce bağırsağın işlevlerini yerine getiremeyip aşırı ishal ile başlayan bu hastalık, virüsün vücut sıvısına yayılması ile vücut derecesinin 32 dereceye düşmesine sebep oldu. Kirli sulara temas ile bulaşan bu hastalığın adı kolera idi.

Çok kısa sürede Çin, Singapur ve Japonya’ya bulaşan hastalık birkaç yıl sonra Rusya’ya ve oradan da Avrupa’ya ulaştı. Tabii ki Doğu Hindistan Ticaret Şirketi aracılığı ile o dönemin en güçlü ülkelerinden biri olan İngiltere’ye de bulaştı.

İngiliz Kraliyet yöneticileri, 1831 yılının yaz ayında bir araştırma gemisinin kaptanının yanına 5 yıl sürecek bir haritalama işlemi için muhabbet edebileceği birini aramaktadırlar. Çünkü bir Kraliyet donanması kaptanının alt rütbe biri ile sohbet etmesi hoş karşılanmazdı ve ayrıca yasaktı da.

Kaptan Robert FitzRoy İngiliz aristokrasisi ile yetişmiş oldukça disiplinli biri idi. Bu görev için 70 kişi ve 10 top kapasiteli eski bir yelkenli gemi olan HMS Beagle gemisi verilmişti.

O esnada Cambridge’den yeni mezun olup papaz olmaya hazırlanan genç Darwin’e çok sevdiği hocası tarafından bir mektup gelir. Mektupta, kendisini kaptan FitzRoy’un yanına araştırmacı olarak davet etmekte idi. Genç Darwin teklifi hemen kabul eder. Fakat bir sorun vardır, kaptan ile aynı kamarada kalacakları için birbirleri ile karşılıklı görüşmeleri gerekiyordur. Nihayet kaptan FitzRoy ile Darwin bir araya gelir. Ufak tefek pürüzler oluşmasına karşın Darwin’in bavulundakilerin neler olacağına karar verilmesi ile anlaşılır.

24 Ekim 1831 günü HMS Beagle gemisi Plymouth limanından demir aldı. Yolculuğun ilk günleri Darwin için çok zor geçti. Alışık olmadığı deniz tutması ve hastalıklar ile baş etmek hiç de kolay değildi. Yolculuk boyunca kaptanın kamarasından dışarı çıkmadı. En sonunda kaptan FitzRoy onu başka bir gemi yardımı ile İngiltere’ye geri göndermek için 4 Ocak 1832’de İngiltere sömürgesi olan Kanarya adalarına demirler. Fakat o sırada karada etkili olan kolera salgını yüzünden 12 gün karantina süresini bitirmeden karaya ayak basamayacakları kendilerine bildirilir. Süreyi çok uzun bulan kaptan FitzRoy oradan uzaklaştı. Böylece genç Darwin baştan zor olan yolculuğa alışarak bilim dünyasında çığır açacak 5 yıllık seyahati başlamış oldu..

Yasin ERDOĞAN