UMUT İYİ BİR ŞEYDİR!

Çok kıymetli bir ağabeyim filmlerden çoğu insanın bulmakta güçlük çektiği hatta fark bile edemediği, senaristin izleyicilere sürpriz hediyeleri olarak gizlediklerini gün yüzüne çıkarmakta ustadır. Öyle ki filmde odaklanılan konudan neredeyse koparcasına seni bambaşka bir yere taşır. Yine böyle filmlerin yorumlarını paylaşırken konu “Esaretin Bedeli” (Shawshank Redemption) filmine gelir. 1994 yılı Amerikan yapımı 2 saat 22 dakikalık filmde “Umut iyi bir şeydir, Umut en iyi şeydir” cümleleri sürekli vurgulanmaktadır. Büyük çoğunluğunun hapishanede geçtiği filmin belki sadece birkaç sahnesi farklıdır ancak filmin sonunda kurulan hayallerin içinde hep aynı kelimeyi duyarız ‘Umut’.

Film izlemeyi sevenler, özellikle bilim kurgu hayranlığı olanlardan söz etmek istiyorum. İçerisinde akıl almaz teknolojik gelişmeler barındıran, kimi zaman korkutup kimi zaman heyecanlanmamıza neden olan bu filmlerin içerisinde de yine gizlenmiş “izleyici ile arasında duygusal bir bağ oluşturan” birkaç sahne büyük çoğunlukla vardır. Örneğin, James Cameron’ın yazıp, yönettiği 1989 Amerikan bilim kurgu filmlerinden biri olan ‘sonsuz derinlik’ anlamına gelen “The Abyss”te de aynı duygusal bağ mevcuttur. Özetle sonsuz derinliğe inen bir bilim adamını robotlar son anda son sahnede kurtarır ve açıklama olarak sevdikleri suyun yüzeyinde kaldığı ve onlara kavuşması için yardım ettiklerini söylerler. Dolayısıyla yine aynı şekilde bilim kurgu ve duygusal zekânın birleşimini bu filmde de ayırt edebiliriz.

1997 yılı İtalyan yapımı “La vita è bella- Hayat Güzeldir” filminde baba rolündeki Roberto Benigni 2 saatlik film süresince, esir kampına götürülmelerine rağmen, savaşın ortasında kalan çocuğuna bir oyun senaryosu kurgulayarak ödülünün bir tank olacağını söyler. En kötü şartlarda bile çocuk, kendini kazanmak ve tamamlamak istediği bir oyunun içinde hisseder ve savaş bittiğinde hayatta kalır. Roberto Benigni filmdeki diğer tüm yaşananların dramatik ve dehşet verici yanlarına kendini kaptırmaktansa, umut dolu bir yol seçip en azından oğlunun ve kendinin bu süreçte nasıl hayatta kalabileceğinin mücadelesini verip kazanmıştır.

Bir başka örnek ise, Sylvester Stallone’un başrolünde oynadığı “Rocky” filmlerinden verilebilir. Bu filmlerin akılda bıraktıklarının sadece Rocky’nin attığı yumruklar ya da aldığı darbeler olmadığını söylemek mümkündür. Boks ringlerinde o maçları kazanabilmek için gösterdiği çaba dikkatimizi çekmektedir. Her seferinde tekrar ayağa kalkabilecek gücü kendinde bulabilmesi ve hep yapabileceğine inanmasını belki de çabalamaktan yorulduğumuz zamanlarda izlediğimizde motivasyon sağlayabilecek bir desteğe sahiptir bile diyebiliriz. Bir başka umut ve azim verici ifade ile özetlemek gerekirse, “Dünya üzerinde bir insan bile en zoru başarabiliyorsa, biz neden yapamayalım?” sorusunun cevabını sahip olabileceğimiz umut, ışık, inanç ile kendimiz artık verebiliriz.

Bu bağlamda inanç tüm kara bulutları dağıtabilecekken karanlıkta olduğumuzu düşünmek yalnızca bir histir. Bu düşünceyi tersine çevirmek, kendimizi ve dünyamızı aydınlatmak ise elimizdedir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda küresel olarak sadece dünya haber kanallarını izleyerek bile kalp krizi geçirebileceğimiz düzeye ulaşan kaygılarımızın bitmesi, kendimize, çevremize ve insanlığa olan umudumuzun tükenmemesi dileğiyle…

Dr. Öğr. Üyesi Tuğba ERHAN