Farkında mısınız?

Almanya’ya doktora sonrası araştırma yapmak üzere giden genç bir meslektaşımdan telefon geldiğinde Facebook’a verilen 5.1 milyar $ tutarındaki rekor cezaya ilişkin bir şeyler karalamak için bilgisayarımı açmak üzereydim.

“Burada hava sıcaklıkları inanılmaz boyutta, tüm çalışmalarımızı olumsuz etkiliyor.” diye söze başladı.

“Biz Antalya’da cehennem sıcaklarına alışkınız, oralar ne kadar sıcak olabilir ki!” oldu cevabım.

“Sıcaklık 10 derece birden arttı, Antalya’yı bile geçmiş olabilir…” diye cevap verdi meslektaşım.

Gerçekten de pek çok Avrupa kentinde hava sıcaklıkları anormal derecede artarken, geçtiğimiz Perşembe günü Paris’te 42.6 derecelik ısı ile kentte yeni bir sıcaklık rekoru kırılmış olduğunu duşmuş olabilirsiniz.

Geçtiğimiz hafta New York Times gazetesinin web sitesinde yaşadığınız kentte son 60 yılda hava sıcaklığının ne kadar arttığı gösteren interaktif bir uygulama yer alıyordu. 1960’tan bu yana Antalya’da ne gibi bir sıcaklık artışı yaşandığına baktığımda, kentte 60 yıl önce 32 derecenin üzerinde sıcaklığa sahip günlerin sayısı 72’yi geçmezken, günümüzde 96 güne çıktığını, yüzyılın sonuna kadar ise sıcak günlerin sayısının 141’e ulaşabileceği ifade ediliyor! Sitede, hesaplamalar yapılırken sıcaklığın etkisini arttıran nem faktörünün hesaba katılmadığı da altı çizilerek ifade edilmiş…

Geçen haftaki yazımın başında Haziran 2019’da tüm zamanların rekoru kırılarak en sıcak Haziran ayının yaşandığını ifade ederken muhtemelen Temmuz ayında da benzer bir rekor kırılabileceğini yazacaktım. Ancak, Temmuz ayına ilişkin veriler henüz netleşmediği için o ifadeyi yazıdan çıkartmıştım. Henüz Temmuz ayı tamamlanmadan, geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir raporda ilk üç hafta içinde Temmuz 2019’un 1880’den bu yana ‘en sıcak ay’ olarak tarihe geçtiği açıklandı. Diğer bir ifade ile, insanoğlunun son 1,675 ay içerisinde yaşadığı en sıcak ay Temmuz 2019 olarak tescillendi!

Son iki haftadır Avrupa başta olmak üzere pek çok bölgede alarm veren aşırı sıcaklar küresel ısınmayı da bir kez daha gündeme getirmeyi başardı. Geçtiğimiz kış aylarında aşırı soğuk havalar karşısında çaresiz kalan bölgelerde bugün aşırı sıcakların yaşanıyor olmasında ekonomik kazanımları küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlere tercih eden siyasilerin büyük bir rolü söz konusu.

Her ne kadar bilim insanları tarafından kaydedilen meteorolojik veriler en fazla 150 yıl gerisine kadar uzanıyor olsa da, geçtiğimiz günlerde yayınlanan üç farklı çalışma son 2 bin yılda küresel ısınmanın dünyamızı nasıl etkilediğine önemli ölçüde ışık tutuyor. Çalışmaların bulgularına baktığımızda; endüstri devrimi öncesinde ısınmanın küresel boyutlara ulaşmadan bölgesel sınırlarda kaldığı, 19. yüzyılın başlarında volkanik patlamaların iklim üzerinde önemli etkilerinin bulunduğu, küresel ısınmanın ise özellikle 20. yüzyılın sonlarında ciddi oranda artış gösterdiği görülüyor.

Yukarıda da söylediğim gibi ekonomik kalkınmayı ve konforlu bir hayatı sürdürülebilir bir geleceğe tercih eden bizlerin an itibariyle sıcak havalardan dolayı yakınma hakkı bulabilmemiz trajikomik bir durum değil mi?

Oysa ki kapılarımıza bir tas su bile koymaktan aciz kaldığımız hayvanlar bu durumdan bizlerden daha fazla etkileniyorlar. Güncel bir başka çalışmada hayvanların iklim değişikliklerine adaptasyon konusunda bizler kadar başarılı olamadıkları ortaya çıkmış. Hayvanlar arasında ise özellikle serçe, saksağan ve geyiklerin küresel ısınma sebebiyle ciddi bir tehlike altında oldukları ifade ediliyor.

Küresel ısınma konusunda dünya devlerinin duyarsız tavırlarına rağmen acil çözümler üretmeye çalışan bilim insanları ise farklı önerilerle karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde ortaya konulan en enteresan öneri ise denizden alınan trilyonlarca ton suyun tuzdan arındırılarak soğutulup Batı Antartika buzulları üzerine spreylenerek kırılmaya başlayan buz tabakalarının tekrar kapanmasını sağlamak. Böylelikle buzulların eriyerek su seviyesinin beş metreye kadar yükselmesi ve pek çok sahil kentinin sular altında kalmasının önüne geçilmesi sağlanabileceği düşünülse de projenin uygulanabilirliği çok zor görünüyor.

Buzullar konusunda daha zor ve maliyetli bir başka öneri ise üzerlerini bir örtü ile kapatarak güneş ışınlarına bağlı erimenin en aza indirilmesi! Bu öneri, İsviçre’nin meşhur Rhône buzulları civarında yaşayan köylülerin başarıyla uyguladıkları yönteme dayanarak gündeme getiriliyor. Alplerde yaşayan köylüler geçim kaynakları olan buzulların erimesini önlemek için güneş ışınlarını yansıtan yünden yapılmış beyaz battaniyeleri buzulların üzerine sererek istenildiğinde en zor durumlarda bile nasıl çözüm üretilebileceğini bize göstermiş oluyorlar. Kendi imkânları ile oluşturdukları metrelerce battaniyeleri buzulların üzerine örten köylüler son yüzyılda ciddi oranda eriyen buzulların erime hızını %70 azaltmayı başarabilmişler!

“Çok geç olmadan artık bir şeyler yapmak lazım” diye bas bas bağırılan günlerden “Artık bir şeyler yapmak için çok geç” günlerine doğru hızla ilerliyoruz, farkında mısınız?

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA