Yeni normaller

İki ilginç istatistiği aynı anda okumayı deneyelim: Son 10 yılda dünya çapında cep telefonuna sahip olan yetişkin sayısı dört kat artıp %80’lere ulaşırken 2010’dan bu yana ciddi bir düşüş yaşayan dijital kamera satışları son 8 yılda %84 azalma göstermiş.

Bundan tam 10 yıl önce trafikte Kaza Tespit Tutanağı’nın artık polisler yerine kazaya karışan taraflarca doldurulmasına yönelik düzenlemeler hayatımıza girene kadar akıllı telefon kullanımına karşı direnmeyi başarmıştım. Çünkü mobil İnternet henüz yaygınlaşmadığı için aynı dönemde 3G’ye geçen ülkemizde akıllı telefon kullanmamı gerektirecek önemli bir sebep bulunmuyordu. Kaldı ki fotoğraf çekeceksem bu işi düşük çözünürlüklü telefon kameraları yerine dijital kameralarla gerçekleştirmek daha mantıklı görünüyordu. Ancak bir kaza anında olay yerini fotoğraflayabilecek bir fotoğraf makinesini her an yanımda taşıma olanağı mevcut olmadığı için akıllı telefona geçme yolunda artık ciddi bir gerekçem vardı.

Zamanla cep telefonları bilgisayardan fotoğraf makinesine kadar pek çok cihazın asli fonksiyonlarını başarılı bir şekilde yerine getirmeyi başararak hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldiler. Bunun sonucunda da DVD oynatıcılardan tablete kadar pek çok cihazla aynı kaderi yaşayan dijital kameralara olan talep de giderek azaldı.

Cep telefonlarının evrim süreci aslında ilginç bir gelişmeyi de beraberinde getirdi. Asli görevi sesli iletişim olan cep telefonlarında gerçekleştirilen telefon görüşmeleri son yıllarda önemli oranda azalmaya başladı! Bunun sebebi ise artık bireylerin iletişim tercihlerinin sosyal ağlar başta olmak üzere İnternet tabanlı sesli, görüntülü ve yazılı iletişim kanallarına kaymış olması.

Günümüzde pek çok mobil uygulama modern iletişim standartları haline gelerek hayatımızın yeni normallerini oluşturmaya başladı. Örneğin, pek çok kamu kuruluşunda bile artık WhatsApp grupları vasıtasıyla kurum için iletişim sağlanabiliyor. Kendi telefonumda bile altısı kişisel, sekizi de akademik olmak üzere 14 farklı WhatsApp grubuna üye durumdayım. Hoşuma gitmese de gün içerisinde akademik ve kişisel iletişim için yoğun bir şekilde WhatsApp uygulamasından yararlanmak durumunda kalıyorum. “Hoşuma gitmese de” diyorum, çünkü gençler gibi uzun uzadıya yazışarak iletişim çabaları bana ters geliyor ve çoğu zaman WhatsApp mesajlarına telefonla arayarak dönüş yapmayı tercih ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde dünya çapında Facebook bünyesindeki WhatsApp, Instagram ve Messenger gibi uygulamalara yönelik uzun süreli bir erişim sorunu yaşandığında WhatsApp’ın saatlerce çökmüş olduğunu fark etmemiştim bile! O esnada iletişim ihtiyacını farklı bir uygulama ile çözmeye çalışan bir meslektaşımın “Telegram güvenilir bir uygulama mı, yükleyeyim mi?” sorusu üzerine durumun farkına varmıştım. Meslektaşımın sorusuna cevabım “WhatsApp’ın endüstri standardı haline geldiği bir dönemde telefonunda farklı bir alternatif uygulamaya gerçekten ihtiyacın olacak mı?” sorusu ile cevaplamıştım.

Sıkıntı şu: Google, Facebook, Youtube, Instagram ve WhatsApp gibi uygulamaların kendi alanlarında birer endüstri standardı haline gelerek hayatımızın yeni normallerini oluşturması farklı alternatiflerin önünü kesmekle kalmayıp kişisel hayatımızın mahremiyetinin de teknoloji baronlarının insafına kalmasına sebep oluyor.

Örneğin, kişisel verilerin güvenliği konusunda skandalların peş peşe birbirini takip ettiği Facebook cephesine göz attığımızda şirkete Cambridge Analytica skandalının hemen ardından geçtiğimiz günlerde 1.5 milyon kullanıcısının adres defterinde yer alan kontaklarına ait e-posta adreslerini izinsiz olarak elde etmesi sebebiyle yeni bir soruşturma daha başlatıldı.

Sadece 2018’in son çeyreğindeki kazancı 15 milyar Dolar’ın üzerinde olan şirket kullanıcı verileri konusunda o kadar vurdumduymaz ki geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu yılın ilk çeyrek raporunda yatırımcılarına “ABD hükümeti ile kullanıcı verilerinin mahremiyetini ihlalleri konusunda kendilerine verilecek olan ceza konusunda yaptıkları pazarlık sonucunda bir aylık kazançlarından daha az (3 ila 5 milyar Dolar civarında) ceza yiyebileceklerini” oldukça doğal bir durummuş gibi açıkladılar!

Tıpkı akıllı telefonlar gibi WhatsApp uygulamasını da uzun yıllar kullanmama sebebim Facebook’un telefon rehberimdeki kişilerin iletişim bilgilerine erişimine engel olmaktı. Ancak, rehberimde kayıtlı olan kişilerin zaten tamamına yakınının bu uygulamayı kullanmakta olduğun fark ettiğimde yel değirmenlerine karşı direnmenin çok da fazla anlam ifade etmediğini fark ederek teslim olmuştum!

Bu durum kişisel verilerin güvenliği konusundaki kısır döngünün de temelini oluşturuyor. Bilgi ve iletişim ihtiyacımızı karşılayan teknoloji baronlarına karşı direnemiyoruz, direnemediğimiz için alternatif geliştirme çabaları başarılı olamıyor, alternatifler başarılı olamayınca da önümüze sunulanlar ile yetinmek zorunda kalıyoruz…

Peki bu cendereden nasıl çıkabiliriz? Önerilerinizi bekliyorum…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA