BÜYÜMEDİYSEK  de Yolumuzdan Dönmedik ya

Türkiye’de ilk ekonomi gazetesi  3 Temmuz 1824’te Fransızca olarak yayımlanmaya başlanan “Le Smyrneen” dir.   İzmirli  anlamındaki bu kelime, ilk ekonomi gazetesinin adı olmuştur. Fransız tüccarlar Fransa’da yaşanan gelişmelerden haberdar olmak istemektedir.  Biz de İzmir’den ekonomi yazmaya devam ediyoruz.

Bugün biraz uzun uzun açıklayabildim meramımı. Büyüme olunca mevzuu söylenecek söz bitmiyor…  2018 son çeyreğine ilişkin büyüme rakamı da geldi sonunda. 3 ay rötarla da olsa büyüme rakamlarının bu kadar rötarlı gelmesi ekonomideki karar vericiler bakımından çok da sevimli değil. Neticede “dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurutulmuyor.”  Ekonominin göstergeleri gün içinde dahi hareketli ve değişken iken üç ay sonra ilan edilen rakamların da etkisi aynı ölçüde olmuyor.

Dolardaki kur atağını yaşadığımız tarihten itibaren, bunun sonunun ekonomide bir darboğaz olduğu konusunda cümle alem hemfikirdi. Beklentiler, kurun zirve yaptığı Ağustos ayının da içinde bulunduğu üçüncü çeyrek için bile bir küçülme beklemekteydi. Aynen fren mesafesinde olduğu gibi üçüncü çeyreğin atlatılmasında etkili oldu.

Son çeyrek büyüme -3 olarak duyuruldu. Beklenen bir durum.  Ancak ekonominin son çeyrekte yüzde 3 oranında küçülmüş olmasının, dönemin öncesi ve sonrası bakımından önemine dikkat çekmek gerek.  Büyümenin ilk çeyrek %7, ikinci çeyrek %5 çıkmış olmasında önceki dönemler itibariyle oluşan ivmelenmenin etkisi olduğunda şüphe yok. Bu daralmanın da birden toparlanması sürpriz olur. Ancak küçülmede daha kötüsü olmaz, büyüme 1 civarında oluşabilir. Sonuçta Mart sonuna kadar devam eden ÖTV – KDV indirimleri bu dönemi kurtaracaktır. “Mart’ın sonu Bahar.” Öyle olunca mevsimdeki yumuşama, ekonominin seçimi atlatması, sebze meyvenin bollaşması, hasat mevsimi, turizm sezonu derken ekonomi toparlanacaktır.

Büyüme rakamları ile geçen senenin kişi başı milli geliri de açıklandı: 9,632 dolar… TÜİK açıklama ve hesaplarında tutarlı bir kurum. Bir konunun neden ve nasılını açıklayabilme uzmanlığını kendilerinde görüyoruz.  Zaten burada ele alınması gereken temel sorun, 50-100 dolar fazla veya eksik ya da 1-2.000 dolar fazla çıkması değil; Temel mesele 12 yıldır “Orta gelir grubu” olarak adlandırılan 12.000 dolar seviyesini aşamamış olmamızdır. 12 yıldır yerinde sayan bir milli gelir seviyesindeyiz.

Milli gelir ilk olarak 2007 yılında bir önceki seneye göre yüzde 22 artarak 9,656 dolara bir sıçrama yapmıştı. Tam da sınırına geldik geliyoruz derken, sonrasında küresel kriz nedeniyle 2009 yılında 9 bin doların altına düşmesine yol açtı.  Sonraki yıllar ise  milli gelirimiz hep 10 bin dolarlar civarında seyretti. Son 12 yılın ortalaması 10,800 dolardır.

Elbette başka göstergeleri de ihmal etmemek gerek. Her şeyi bir kenara bırakalım, 12 senedir aynı zamanda bizim gibi genç ve kalabalık nüfusu olan ve her sene işgücüne katılımı da yoğun bir nüfusa sahibiz.  2012’den beri özellikle Suriye’den gelen mültecilerin de  işgücü piyasasına katılımı söz konusu. Kayıtdışılık yeniden yükselme eğiliminde. Çünkü fiziki altyapısı da çok kötü olmayan bir ekonominin çok daha iyi bir performans göstermesi beklenirdi.

Her ne sebepten olursa olsun,  Ekonomik büyüklük trilyon dolar sınırına dayanmış bulunmaktadır. 10 milyonluk nüfus da bugün 85 milyondur. Halkın kent ve kırsal hayatı da dönüşümden payını almıştır. Bu konuda ülkeyi, 100 yıl öncesinin kurumsal yapısı ve yöntemleri ile yönetmek mümkün değildir. Her şeyin yeni baştan ele alınıp değerlendirilmesi esastır. adı.

Yine de yatırım harcamaları için bir şey söylemek gerekmektedir. Çünkü genç nüfus için yeni yatırımlar gerekmektedir. Merkezi yönetim bütçesinde yatırımlar son döviz kuru saldırısından sonra artan faizlerle yeniden en ağır darbelerinden birini almıştır. Yatırım ve faizlerin 60 milyar TL civarında dengelenmiş hali yeniden faizler lehine bozulmuştur. 2019 bütçesinde yatırımlar 54 milyarda kalırken faiz giderleri 117 milyar TL ile  yatırımların iki katını aşmıştır. Yatırımların bu şekilde geri kalması ülkenin geleceği bakımından tehdittir.

Türkiye’de yatırım harcamaları son 12 senedir milli gelirin % 28-30 ’una ancak ulaşabilmiştir. Benzer ülkelere bakıldığında 2007-2017 arasında bu oranın Hindistan’da yüzde 36.5, Endonezya’da yüzde 32.2 ve G. Kore’de 30.7’dir. G. Kore’de nisbeten daha düşük gibi görünse de yatırım konusunu tamamlayan bir ülkedir. Güçlü bir altyapı oluşturmuştur. Türkiye’de  2007-17 arasında, yatırımların milli gelire oranı % 28,5’tir.  Açıktır ki yollar, köprüler, limanlar… vs denilse de  onlara bile yeteri kadar yatırım yapılamıyor. Hala daha “imalat değil inşaat” oluşu devam edecek gibi görünmektedir.

Orta gelir tuzağını aşmanın temel çıkışı, yatırım harcamalarında hem nitelik, hem de nicelik olarak bir artışın yakalanması ile mümkün olacaktır. Bunun da karşılığı büyüme rakamlarındaki iyileşmeler ile kendini gösterecektir.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR