Teknolojik mutluluk eşiği

Bu köşede düzenli olarak uyarıyoruz: Her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi cep telefonu ve sosyal medyaya aşırı zaman ayırmak da oldukça zararlı sonuçlar doğurabilir; ilişkilerinize, iş hayatınıza, akademik performansınıza ve daha da önemlisi sağlığınıza zarar verebilir…

Peki aşırı kullanım nedir? Bu sorunun cevabını vermek ise biraz zor! Örneğin, mesleği gereği günün önemli bir kısmını bilgisayar başında geçiren bir kişiyi teknoloji bağımlısı olarak tanımlayabilir miyiz? Elbette ki hayır! Peki, boş zamanlarını sosyal medyada geçirmekten keyif duyan, o sayede kendisini mutlu ve huzurlu hisseden, diğer görev ve sorumluluklarını aksatmadığı için çevresindekilerin şikâyetçi olmadığı bir kişinin durumu nedir? Tıbbi açıdan belirlenmiş, kabul edilebilir düzeyde ekran süresi var mıdır? Yani, bir insan ne kadar süresini ekran karşısında geçirirse, bu durum o kişi için bir sakınca yaratmaz?

Bu soruların maalesef net bir cevabı yok. Muhtemelen o yüzden de bu konuda küresel anlamda en önemli otoriteler olarak kabul edilen Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından İnternet ve Sosyal Medya bağımlılığı halen bir davranışsal bozukluk olarak tanımlanmadı. Oysa ki bu kurumlar geçtiğimiz yıllarda çevrimiçi kumar ve video oyunları bağımlılıklarını birer rahatsızlık olarak tanımlamışlardı.

Gerçekten de son 20 yılda bu konuda yapılan akademik çalışmaların bulgularına bakıldığında herkes tarafından kabul edilmiş ortak bulguların ortaya konulamadığını görüyoruz. Her ne kadar akademik çalışmalar genel itibariyle aşırı cep telefonu ve sosyal medya kullanımının çeşitli sıkıntılara sebebiyet verebileceği hipotezi üzerine odaklansa da, ‘aşırı’ ifadesi katılımcılar tarafından farklı şekillerde algılandığı için kabul edilebilir sürenin sınırı da net olarak çizilemiyor.

Elbette tüm çalışmalar dijital dünyanın bireylere olan zararlarına odaklanmıyor. Teknoloji kullanımının faydalarını araştıran çalışma sayısının da azımsanamayacak düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda en güncel ve makul bulgulara ulaşan çalışmalardan birisi ise 2017 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmaya ait. Çalışmada, gençlerin ekran karşısında geçirdikleri süre ile mutluluk düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiş ve elde edilen bulgular ışığında ‘Dijital Goldilocks Hipotezi’ ortaya konulmuş. Bir masal kahramanı olan Goldilocks ismi farklı bilimsel alanlarda “kabul edilebilen, makul sınır ve bölgeleri” tanımlamak için de kullanılıyor.

Esas itibariyle, ‘Dijital Goldilocks Hipotezi’, bir malın sağladığı faydanın belirli bir noktandan sonra sıfırın altına düştüğünü ifade eden iktisadın meşhur ‘Azalan Marjinal Fayda Kanunu’na oldukça benziyor. İngiltere’de yapılan bu çalışmada, doğru miktarda teknoloji kullanımı bireylere fayda sağlarken, belirli bir noktadan sonra bu faydanın zarara dönüşmeye başladığı ifade ediliyor.

Daha açık ifade etmek gerekirse, araştırmaya katılan gençler, ekran karşısında geçirdikleri süreyi ruh sağlıkları açısından çok faydalı bulup ekran karşısındaki süre arttıkça mutluluklarının da arttırdığını düşünüyor. Ancak aynı gençler, belirli bir süreden sonra ekran başında kalmaya devam etmenin kendilerinde mutsuzluk ve huzursuzluk yaratmaya başladığını, yani ruh sağlıklarına zarar verdiğini de itiraf ediyorlar.

Yazının başında belirttiğim gibi, en önemli mesele ise kişiden kişiye bile farklılık gösteren o sürenin ne olduğunun tespit edilebilmesi… Mutluluk eşiği olarak da adlandırabileceğimiz o sürenin tespiti en doğru şekilde bireylerin kendi ihtiyaç, beklenti, sorumluluk vb. yaşam koşullarına göre kendileri ya da eğer gençlerden söz ediyorsak aileleri tarafından belirlenebilecektir. Yapılan çalışmada da elde edilen bulgular bu gerçeği işaret ediyor. Hafta içi ve hafta sonu, hatta gün içi farklı saatlerde bile kullanım yoğunluğunun farklılığı sonuçları etkileyebiliyor.

Önümüzdeki haftalarda benzer akademik çalışmaların bulguları üzerine bir süre daha yazmaya devam etmek istiyorum…

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA