Bir yeni yıl yazısı…

Doksanlı yılların başlarında akademik kariyerimize başlamıştık. Ülkemizde henüz kurulalı beş- altı yıl olan eski adıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası daha emekleme aşamasını tamamlamadan, ayağa kalkarak yürümeye çalışıyordu.

Biz de akademik olarak finansal piyasaları çalışmamız sebebiyle borsayı da yakından takip ediyorduk. Sadece Türk borsası değil, gelişmiş ülkelerin borsaları da radarımız altındaydı. Bu yıllarda, Türk halkına borsanın ne kadar değerli olduğu, bir koyup beş alabilecekleri gerek sözlü gerekse yazılı basında, işin uzmanları(!) tarafından anlatılıyordu.

O yıllar, uzmanların hemen hemen her akşam TV’lere çıkıp, borsada para kazanmanın püf noktalarını grafiklerle öğretmeye çalıştığı yıllardı. Gerçi grafikleri anlatan ne anlattığını biliyor, anlamaya çalışanda anlamsız bir yüz ifadesiyle ekrana bakıyordu ama bilgi bombardımanı hızla devam ediyordu.

Halkımız şunu iyi öğrenmişti:

“Araba mı istiyorsun veya ev mi alacaksın? Borçlanmaya gerek yok.  A şirketinin kağıtlarını al, altı ay sonra en az üç- beş katına sat, köşeyi dön…”

Elimizden geldiği kadar “Etmeyin, eylemeyin; borsada kazanman için birilerinin kaybetmesi lazım.” dediysek de bir anlam ifade etmedi. O sıralarda dünyada benzeri olmayan bir uygulama ülkemizde oluşturuldu. Bunun adı borsa seans salonlarıydı. Artık borsa, at yarışları gibi naklen oynanıyor(!), oyuncular çıldırmış gibi hareketler ediyordu. Bu arada seans salonu yöneticisi veya yöneticileri boş durmuyor, seans salonlarına gelenleri engin tecrübeleriyle yönlendiriyorlardı.

Bu arada TV’lerde grafiklerle borsa yatırımcılarına yön veren borsa uzmanları, Türk halkına “Destek” ve “Direnç” noktalarından bahsediyordu. Gerçi aziz halkımız bu kavramların ne anlama geldiğini bilmiyordu ama, önemli bir kelime olduğu üzerinde müttefiktiler. Bu arada, bu borsa uzmanları siteler kurup, belli bir ücret mukabili, borsacılara al veya sat tavsiyelerinde bulunmaya başlamışlardı.

Ah o yıllar… Bugün TV ekranlarında ahkam kesen bu kişiler, o yıllarda bakir Türk halkı üzerinden iyi para kazandılar. Yine bu insanlar yüzünden ne ocaklar söndü, ne evlilikler sonlandı…

Derken; batıdan ‘short sale’ veya ‘short position’ diye adlandırılan bir kavram girdi ülkemize. ‘açığa satış’ ve ‘açık pozisyon’ olarak tanımlanan bu kavramlarla karşılaşan Türk halkı bir kez daha, kısa yoldan zenginleşmenin hayallerini kurmaya başladı. Öyle ya, senin olmayan bir varlığı ödünç alarak pahalıyken satıyorsun, daha sonra varlığın değeri düşüncede alıp, ödünç aldığın kuruma geri veriyorsun. Aradaki fark kısa günün kazancı! Bu işlemi ne kadar çok yaparsan, o kadar çok para kazanıyorsun…

Ne güzel iş! Sermaye gerektirmiyor. Çayın taşıyla, çayın kuşunu vuruyorsun. Bu durum tam bir felakete neden oldu, devlet tedbir aldı ama, çok canlar yandıktan sonra… Bu arada yine borsa uzmanlarının açığa satış işlemlerini teşvik edici analizlerini de unutmayalım. Yine çok az kişi kazandı, çok büyük oranda bakir ve temiz Türk halkı kaybetti.

Kapitalizmde kazanmanın sınırı yoktur. Bu ihtiras dünyadaki krizlerin en büyük nedenidir (Bir başka yazıda tartışacağız). Baktılar ki, Türk insanı borsadan yavaş yavaş çekiliyor, yeni bir araç daha ortaya sürdüler. Bu aracın adına da ‘Forex’ dediler. Birdenbire mantar gibi Forex şirketleri ortaya çıktı. Saf ve bakir Türk halkına yeni bir umut kapısı daha açtılar. Bir koyup, bin işlem yapabilecektik! Yani, bir TL hesapla bin TL’lik işlem yaparak çok büyük paralar kazanabilecektik… Yeter ki istikrarlı bir şekilde Forex oyna ve Forex uzmanlarına kulak verelim! Her ne kadar, Forex şirketleri oynadığımız oranda bizden komisyon alıyorsa da, o kadar da olacak elbet …

O da geçti, derken birdenbire kripto paralar ortaya çıkmaya başladı. En bilenin ise ‘Bitcoin’. Kimin çıkardığı belli değil ama efsanesi ortalığı bayağı salladı ve sallamaya devam ediyor. Neler anlatıldı hakkında neler. Halen de anlatılmaya devam ediyor. Neymiş, 2021 yılında üçyüz bin TL değerinde olacakmış. Şu anda yatırımcılarının canını yakması geçiciymiş. Kim söylüyor bunları? Elbette, kripto para uzmanları(!) Ne diyelim, her şey ortada oynanıyor. Biz bu oyunu bozmaya çalışıyoruz ama, sesimiz onların sesinin yanında çok cılız kalıyor. Adamlar, cebimize gözlerini dikmişler bir kere. Durdurmaya gücümüz yeter mi, işte onu bilmiyorum…

Bu yazının başlığı niye “Bir Yeni Yıl Yazısı” onu da bilmiyorum.

Mutlu ve huzurlu yıllar!

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Hayrettin USUL