Dijital Bölünme ve Arakan Katliamı

Geçtiğimiz Ekim ayında açıklanan istatistiklere göre dünya çapında İnternet kullanıcı sayısı neredeyse 4 milyara ulaşmış durumda. Diğer bir ifade ile, mavi gezegende yaşayan her iki kişiden birisi şu anda İnternet erişimine sahip. Merak edenler için belirteyim, Birleşmiş Milletler’in tanımına göre bir kişinin İnternet kullanıcısı olarak sayılabilmesi için son üç ay içinde herhangi bir yerde, herhangi bir cihazdan en az bir kez İnternet’e erişmiş olması yeterli.

Bununla birlikte, İnternet kullanıcı sayısındaki artışa oransal olarak baktığımızda son yıllarda artış oranında ciddi bir azalış yaşandığını görüyoruz. Geçtiğimiz yıl artış oranı %12’lerde iken bu yıl %7’nin altına inerek dünya çapında her yıl giderek azalan oranda yeni İnternet kullanıcısının sisteme dahil olduğu anlaşılıyor.

Bu yavaşlamanın en önemli sebepleri arasında gelişmiş ülke vatandaşlarının önemli bir kısmının halihazırda İnternet erişimine sahip olması yatıyor. 100’ün üzerinde ülkede İnternet penetrasyonu %50’nin üzerinde olmasına rağmen 50 ülkede %30’un, 15 ülkede ise %10’un bile altında seyrediyor. Türkiye ise 2017 sonu itibariyle 54 milyon İnternet kullanıcısı bulunuyor ve bu rakam ülke nüfusunun %68’ine tekabül ediyor.

İnternet erişimi sınırlı olan kesim ise küçük çocuklar, yaşlılar, çeşitli engeller sebebiyle erişemeyenler, düşük gelir ve eğitime sahip kesim ile coğrafi nedenlerden dolayı erişim imkânına sahip olmayanlar gibi kişilerden oluşuyor. Özellikle nüfusun %10’unun altında İnternet kullanıcısı olan ülkelerde gerek altyapı maliyetleri, gerekse ülke nüfusu ve milli gelire bakınca altyapı yatırımlarının geri dönüş oranının düşük olması gibi sebeplerden dolayı yakın gelecekte İnternet penetrasyonunda ciddi bir değişim beklenmiyor.

Bu noktada vermek istediğim bir diğer ilginç istatistik ise yukarıda değindiğimiz dijital bölünmenin en ciddi ipuçlarından birisini oluşturuyor. An itibariyle İnternet’te yer alan web sitelerinin %50’sinden fazlası İngilizce içeriğe sahip. Oysa ki mevcut İnternet kullanıcılarının %25’inin (tüm dünya nüfusunun ise sadece %5’inin) ana dili İngilizce. Bu verilerden dijital bölünmenin sonucunda ABD, İngiltere ve Avusralya gibi ana dili İngilizce olan az sayıda gelişmiş ülkenin İnternet’i domine ettiği yani ondan diğer milletlere göre daha fazla faydalanabildiği anlaşılıyor.

Oysa ki, akademik araştırmalar ülkelerin gelişmişliği açısından İnternet kullanımının yaygınlaşması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Örneğin, 2012 yılında yapılan bir araştırma geniş bant İnternet kullanımındaki %10’luk artışın gelişmiş ülkelerde gayri safi yurt içi hasılada %1,35’lik artış sağlayacağını gösteriyor.

Devletlerin İnternet erişim oranını arttırma konusundaki yetersizlikleri Facebook ve Google gibi teknoloji devlerinin de gözünden kaçmamış olmalı ki, pek çok bölgede bu şirketler tarafından İnternet erişimini kolaylaştıracak çözümler ortaya konulmaya çalışılıyor. Bu bağlamda her iki şirket de balon gibi insansız hava araçlarının yanı sıra farklı yöntemlerden yararlanarak erişim imkânı bulunmayan kesime ücretsiz İnternet sunma çabalarını sürdürüyorlar. Sadece Facebook’un 22 ülkede 100 milyon kişiye ücretsiz temel İnternet hizmetleri sunduğu biliniyor. Ücretsiz derken, sınırsız ve kısıtsız bir bağlantıdan söz edemiyoruz maalesef. Şirket tarafından sunulan İnternet erişimi sadece Facebook ve Wikipedia gibi 20 civarında belli başlı web sitesini kapsıyor.

Her ne kadar sunulan bu kısıtlı erişim fırsatının asıl amacının kişilerin bilgiye erişimini kolaylaştırmanın ötesinde teknoloji devlerinin reklam gelirlerini arttırıcı çabalar olduğunu düşünmeden edemesek de, daha vahim bir durum söz konusu… O da, özellikle Facebook tarafından eğitim oranı düşük bölgelere sunulan ücretsiz İnternet hizmetinin provokatif amaçlı bilgi kirliliğine sebep olarak şiddet ve toplumsal bölünmelere hizmet edebiliyor olması! Örneğin, Birleşmiş Milletler raporunda Myanmar’da Facebook’un bölgedeki Müslümanlara yönelik dezenformasyonu kolaylaştırarak etnik katliamlarda önemli bir rol oynadığı ifade ediliyor. Reuters Haber Ajansı konu ile ilgili yaptığı bir araştırmada Myanmar’da Müslüman azınlığa yönelik 1000’in üzerinde hakaret, taciz, tehdit vb. içerikli Facebook paylaşımının yapıldığı ortaya çıkmış. Paylaşımlarda Müslüman halka yönelik ‘insan olmayan, öldürülmeyi hak eden köpek ırk’ ya da ‘Hitler’in Yahudilere yaptığı gibi yok edene kadar savaşılması gereken kahrolası topluluk’ gibi kışkırtıcı ifadelerle 700 bin kullanıcının provoke edildiği görülüyor.

Pek çok skandala ev sahipliği yapan Facebook’un bu katliamlara dolaylı olarak da olsa sağladığı katkının medyada yeterince gündeme gelmemesi üzücü… Bu bağlamda bir sonraki yazıda sosyal medya devlerini farklı bir perspektiften değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Prof. Dr. Mustafa Zihni TUNCA