Ali Koç “Kral çıplak” dedi!

Öncelikle şunu belirtelim, bu yazıda Fenerbahçe’yi anlatmayacağız. Fenerbahçe örneğiyle Türk futbolunun gelmiş olduğu yeri tartışacağız. Sayın Ali Koç, Fenerbahçe TV’de yapmış olduğu konuşmalar ile yine Fenerbahçe Spor Kulübü’nün divan toplantısında yapılan sunumlarda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün içine düştüğü durumu anlatırken, aslında Türk futbol kulüplerinin finansal açıdan nasıl bir çıkmaza girdiklerinin fotoğrafını çekmektedir. Sayın Koç ve ekibi bu sunumları yaparken Türk futbol endüstrisiyle ilgili olarak bir nevi durum tespiti yapmaktadır.

Fenerbahçe başkanı Ali Koç konuşmasının bir yerinde Türk Ticaret Kanunu açısından Fenerbahçe Spor Kulübünün borca batık olduğunu ifade etmiş, ve yine FB’nin yayımlamış olduğu faaliyet raporlarındaki bazı gelir kalemlerinin afaki olduğunu ileri sürmüştür. Öncelikle şunu belirtelim ki; bu durum sadece FB’ye mahsus değildir. Bir arkadaşımız Ali Koç’un bu sözlerini baz alarak; bana “Fenerbahçe’nin bağımsız denetimden geçtiğini ve bağımsız denetiminin uluslararası standartlara göre yapıldığını” ifade ederek, bu işte bir yanlışlık olup, olmadığını sormuştu.

Sorunun doğru olduğunu, ancak ortada bir yanlışlık olmadığını belirtmiştim. Çünkü bağımsız denetimden geçen kulüpler değil, kulüplerin iştiraki (Sahibi) olan futbol şirketlerinin olduğunu anlattım. Diğer bir ifadeyle, A kulübünün sahibi olduğu bir futbol takımı olduğunu düşünelim. A kulübüne ait bu futbol takımının hisselerinin borsada işlem gördüğünü varsayalım. Bu futbol takımı Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi olduğu için bağımsız denetimden geçmek zorundadır. Buna karşılık, A kulübünün denetimi ise Medeni Kanun’u göre yapılır ve yapılan denetim ise uygunluk denetimidir. Bu bağlamda A kulübünün borca batık olması uygunluk denetimi yapan denetçiler açısından bir anlam ifade etmez. Uygunluk denetimi ise, yapılan işin mevzuata uygun olup, olmadığının incelenmesidir. Dolayısıyla da bir finansal denetim söz konusu değildir.

Sorun aslında kulüp yöneticilerinin sportif başarıyla kendi başarılarının özdeşmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle kulüp yöneticileri, kulübün ödemeyeceği borçlara imza atmakta, elde edilen sportif başarıyla da yapılan bu borçların sorgulanmamasıdır. Kulüplerde yapılan mali genel kurulları ise tartışmaya gerek yoktur.

Yine FB kulübünün hazırlamış olduğu bütçede hayali gelir kalemlerinin yazıldığından söz edilmiştir. Bu durum, aslında FB’ye mahsus bir durum olmayıp hemen hemen tüm kulüplerin bütçesi incelendiğinde bu tip kalemlerin var olduğu görülebilir. Bütçe tahakkuk esasına göre ve tahmini olarak yapılır. Tahmin ise, öyle hesapsız kitapsız yapılmaz, geçmiş yıldaki verilere bakılarak, gelecek yıl yapılacak harcamalar yazılır ve denk bir bütçe yapılmaya çalışılır. Bir kulübün gelecek yıl yapacağı gider, tahmini olarak elde edilecek kalemden fazlaysa, sorun yoktur, gelir kısmına hayali bir hesap eklenir (örneğin, diğer gelirler gibi), ve denklik sağlanır. Kimse de yönetime mali kurulda bu diğer gelirler hesabında neden çok büyük meblağların yazıldığını sormaz. Mali kurulun onaylanmasıyla da olay bitmiş olur.

Gelelim, Futbol AŞ’lere. Yukarıda ifade etmiştik; sayın Koç, FB TV’de yapmış olduğu konuşmada, Türk Ticaret Kanunu’na göre kulübün borca batık olduğunu söyledi. Maalesef kulüplerimizin tamamına yakın bir kısmı borca batık. Borca batıklık ise, ‘kulübün mevcut varlıklarıyla borçlarını ödeyememesi’ anlamına gelmektedir. Üç büyüklerin bilançolarına baktığımızda bu durumu açıklıkla görmekteyiz. Bu kulüplerin hiçbirisinin mevcut varlıkları borçlarını ödeyememektedir. Hesaplarını göremediğimiz Anadolu kulüplerinin de durumu buna dahil… Bu durum sürdürebilirliği imkânsız hale getirmiş olup, sadece günlük politikalarla sonuç alınmaya çalışılmaktadır.

Spor kulüpleri veya futbol takımlarının çok büyük gelirleri bulunmaktadır. Bunlardan en büyüğü yayın geliridir. Bu gelirin yanı sıra, Spor Toto ve İddia gibi oyunlardan almış oldukları isim gelirleri de vardır. Bu gelirler kesin olup, her yılda belli bir oranda artmaktadır. Bunların yanı sıra, tribün gelirler ile sponsor gelirleri de sayarsak, aslında kulüplere ciddi miktarda nakit para girmektedir. Peki, ne oluyor da bu kulüpler gelir gider dengesini gelir lehine gerçekleştiremiyorlar? Bu sorunun cevabı ise kötü yönetim ve bu kötü yönetimi kapatmak içinde yapılan pahalı transferler olarak ifade edilebilir.

Pahalı transferlere kaynak bulmak içinde yapılan borçlanmalar ve bu borçların kulübe getirdiği yükler… Geçenlerde bu güzide kulübümüzün divan kurulunda açıklanan borç ile kulüp yönetimi tarafından açıklanan borç arasında epey fark vardı. Gerek divan kurulu ve gerekse yönetim aynı sayısal verilerle hareket ettiklerine göre nasıl oluyor da bu farklılıklar ortaya çıkmaktadır? Bunun nedeni ise muhasebe kayıtlarının manipüle edilmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, A kulübünün forma reklamını dört yıllığına B şirketine sattığını ve B şirketinin reklam ücretini dört yılda eşit taksitlerle ödeyeceğini varsayalım. Burada kulüp, dört yılın gelirini bu yılın geliri olarak kaydeder.  Yine kulüpler Uluslararası Standartlarda yasak olmasına rağmen, alacaklarıyla borçlarını mahsup ederler ve net borç gibi anlamsız ifadeyle borç açıklarlar. Bu nedenle bu kulübümüzün divan kurulunda ifade edilen borçla yönetiminin ifade etmiş olduğu borç arasında farklılıklar bulunabilmektedir. Divan gerçek borcu, yönetim ise kurgulanmış borcu açıklamaktadır.

Peki şirketleşme çare midir? O konuyu başka bir yazıda tartışmak üzere…

Prof. Dr. Hayrettin USUL