SULTANU’S SEVAHİL EMİR MUBARİZZUDDİN MEHMET BEY

Limyra  kentinin üzeri denizden gelen kum ve toprakla örtülü… Antik tiyatronun etrafını çalılıklar ve defne ağaçları sarmış… Uzaktaki heykellerin cinsel organları çekiç ile kırılmış, başları balyoz ile ezilmiş, vucutları atları bağlamak için yalak kenarına yerleştirilmiştir. Akdenizden gelen rüzgar etrafı daha yeni yakmaya başlamış ve çırçır böcekleri delirircesine bağırmaktadır.

Yusuf Bedr Hazretlerinin mezar taşında Asr Suresini okuduktan sonra koşarak keçilerinin peşinden gider. Antik kentin içindeki kaynak suyu eski günlerini umursamazcasına sakin sakin akarken su tanecikleri zaman gibi etrafı umursamadan yoluna bakmaktadır.

Keçiler su içmeye başladıktan sonra Yusuf ayaklarını suya sokar ve anlamsız kelimeler ile bağırıp keçilerin tamamını etrafına toplar. Daha 15 yaşındadır Yusuf… Anadolu’nun en karışık dönemleridir, II. Mesut Han ölmüş ve veliahtı kalmayan Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmıştır. Akdeniz’e Venedikliler ve Cenevizliler hakim, kıyı bölgelerde ise insan tacirleri ve köle avcıları kol gezmektedir.

Yusuf suya doğru eğilir ve yüzünü buz gibi su ile yıkar. Semerindeki kuru et ve kuru peyniri yemek için bir ağaç gölgesine oturup ağzına bir iki lokma bir şey atmıştı ki üzerine atılan keten iplikten yapılma bir ağanın ağırlığı ile sarsılır. Yanında kendini korumak için kullandığı sopaya dokunamadan üzerine birkaç kişinin atılması onu çaresiz bırakır. Çığlık çığlığa bağırsa da, ne çare her şey bir anda oldu biter. Kendini tahta kadırganın altında bulur. Üzerine kapaklar kapanırken korkmaktan ağlayamaz bile…. Teknenin sallanması başını döndürmekte ve midesini bulandırmaktadır. Az önce yediklerini ayaklarının dibine çıkarıp kendini uykunun ağırlığına teslim eder…

Gözlerini açtığında kendini ayakları prangalı elleri bağlı şekilde Magusa pazarında Sicilyalı bir tüccara satılırken bulur. Satıcılar 130 bezant istiyorlardır onun için. Sicilyalı tüccar ise 80 bezant teklif eder. Sonunda, iki beyaz kadın köle de dahil olmak üzere toplam 3 köleye 180 bezant ödemeye razı olur. Anlaşma sağlandıktan sonra pazar yerinde bulunan noter kölelerin satın alındığına dair evrağı düzenleyip Sicilyalı tüccara ve köle satıcılarına mühürletir. Daha sonra Sicilya’ya gönderilmek üzere Cenevizlilerden kiralanan büyük geminin altındaki demir parmaklıklar ardına yerleştirilirler…

O sıralar Kıbrıs Akedeniz’in ortasındaki bir gümrük merkezi gibidir.  Cenevizliler ve Venedikliler Papadan aldığı güç ile burayı ticaret limanı olarak kullanmaktadır. Araplarla ticaret yasak olmasına rağmen Kıbrıs bir nevi  kayıtdışı pazar yeridir. Böyle bir kayıtdışı ekonominin olduğu yerde Kıbrıs halkı zenginleşmiştir ve hatta lüks ve bolluk içinde yaşamaktadır. Buradaki mallar Mısır, Anadolu, Suriye ve Filistin topraklarından gelirken Kıbrıstaki depolar çeşit çeşit mallar ile dolmaktadır. Mal miktarı arttıkça zenginlik artmış, adadaki asil insanların sayısı da çoğalmıştır.

Asillerin sayısı öyle artmıştır ki, aralarında av partileri de yayılmıştır. Hatta, en güzel av partisi veren asiller daha çok saygı görür hale gelmiştir. Bunun için Anadolu’dan tazı, Mısır’dan ise çita getirilmeye başlanmış, Suriye’den ise özel eğitmenler çağırılarak yetiştirdikleri doğanların avlanmaları hayranlık içinde izlemektedir.

Anlatılanlara göre av sırasında Kıbrıslı asillerden birisi misafir olarak katıldığı av partisinde doğancının yetiştirdiği doğanları öyle çok beğenmiştir ki, doğancıyı kendi yanına çekmek istemiş ve bunu duyan ev  sahibi ile misafir arasında çıkan kavga neticesinde ev sahibi tarafından öldürülmüştür.

İşte o zamanlar böyle bir Kıbrıs vardır. Zengin ve güçlü… Ticaret arttıkça daha da güçlenen ve paralı askerler toplayan! Gücünün yeterli seviyelere ulaştığını fark ettiklerinde zaman Antalya’ya saldırır Kıbrıslılar. Ne var ki Antalya Mehmet beyin beyliğidir o dönemde. Kıbrıslılar yıllar süren saldırılar ve Mehmet beyin inatla onları geri püskürtmesinden dolayı Antalya’yı bir türlü işgal edemezler. Kenti ele geçirememelerine sebep olan Mehmet beye inatçılığından dolayı Teke lakabını takarlar. Tarihte teke yöresi ve teke beyliği kavramı ilk defa 14. YY’da başlarında duyulur.  Teke yöresi esas olarak Antalya’dan Fethiye’ye kadar olan kısımdır. Fakat daha sonraları Yörüklerin yazlık ve kışlık olarak göçerliğinden dolayı Burdur yöresi de kültürel olarak etkilenerek bugünkü Teke Yöresi adını alır…

Bugün hala teke yöresi insanı karakteristik özelliklerini taşırken güçlü ve kemikli yapıları ile yüzyıllara meydan okumaktadır.

Not: Yukarıdaki sancak Teke Beyliği Sancağı’dır.

Yasin ERDOĞAN